Sporcularımızın Yaz Olimpiyatları Öyküsü
Modern Olimpiyat Oyunları’nın kurucusu Fransız Pierre de Coubertin, 1800’lü yılların sonrasında sosyal ve siyasal
anlamda çöküntü yaşayan ülkesinin kurtuluşunu, Fransız gencinin ahlakını güçlendirecek, inançlarını
sağlamlaştıracak, karakterli, bedenen güçlü ve cesur bir eğitim sisteminde gördü.
Türk ulusunun kurtarıcısı Büyük Atatürk’ün ölümünde Fransızların ünlü günlük spor gazetesi L’Auto’da yayınlanan
makalede, Atatürk’ün spora verdiği önem şöyle anlatılıyordu:
“Dünyada ilk kez beden eğitimini zorunlu kılan devlet adamı o oldu. Yalnızca kağıt üzerinde, nutuklarda değil,
uygulayarak yerine getirdi. Stadyumlar ve çeşitli spor merkezleri kurdurdu. Halk evlerinin spor kollarını şahsen
denetledi. Ulusun geleceğine yön verdiği günden itibaren Türkiye’de spor gittikçe artan bir önem ve değer
kazandı.”
Genç Türkiye Cumhuriyeti, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nce tarihinde ilk kez Paris 1924 Olimpiyat Oyunları’na
resmen davet edildiğinde, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi yöneticileri
hükümetten yardım isteme kararı almışlar ve bunun için bir heyeti Ankara’ya göndermişlerdi. 1923 Ağustos’unda
Ankara’ya gelen İdman Cemiyetleri İttifakı Başkanı Ali Sami Yen, önce Milli Eğitim Bakanı İsmail Sefa Özler’i daha
sonra da Başbakan İsmet İnönü’yü ziyaret ederek gerek İdman Cemiyetleri İttifakı Örgütü’nün ülkedeki gelişimi ve
gerekse Türkiye’nin Paris 1924 Olimpiyatı’na katılımı için hazırlanan bir raporu sundu. 18 Ağustos 1923 tarihli
hükümet programında şu cümleler yer alıyordu:
“Milli Eğitimin görevlerinden birincisi, çocukların eğitimi ve öğretimi; ikincisi, halkın eğitimi ve öğretimi;
üçüncüsü, milli yıldızların yetiştirilmesi için gerekli araç-gereçlerin belirlenmesi ve sağlanmasıdır.”
Bu arada TMOK Genel Sekreteri ve IOC Türkiye Temsilcisi Selim Sırrı Bey (Tarcan), hükümet programına bir yıl süreli
beden eğitimi okulunu koydurma başarısını göstermişti.
Avrupa’nın en güçlü devletlerine karşı yaptığı savaştan yeni çıkan Türkiye’nin, Paris Olimpiyatı’na katılmakla
politik açıdan da büyük yarar sağlanacağını gören Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin 16 Ocak 1924 tarih, 171 sayılı
Bakanlar Kurulu kararı şöyleydi:
“Türk gençlerinin spor karşılaşmaları yoluyla Avrupa sporcuları ile sıkı ilişkide bulunmaları ve spor faaliyetlerinin
bilimsel kurallara uygun düzenlenmesi konusunda Avrupalı uzmanlardan yararlanılması zorunluluktur. 1924 Mayıs ayında
Paris’te yapılacak Olimpiyat yarışmalarına Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı da davet edilmiştir. Bu yarışmalara
katılmakta Türkiye için yarar vardır. Memleketimizde sporun gelişmesi ve yaygınlaşması, bu gibi uluslararası
yarışmalara katılmakla mümkün olacaktır. Bu yüzden Türk gençlerini uluslararası yarışmalara girebilecek biçimde
eğitmek ve geliştirmek üzere gereken uzmanların Avrupa’dan getirilmesi ve adı geçen Olimpiyat yarışmalarına Türk
sporcuların da katılımını sağlamak için harcanmasına gerek görülen 17.000.- TL’nin acilen Türkiye İdman Cemiyetleri
İttifakı’na ayrılmasına karar verildi.”
170 sayılı kararıyla Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nı kamu yararına işleyen dernek kabul eden Cumhurbaşkanı Gazi
Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki Bakanlar Kurulu şu isimlerden oluşuyordu: Başbakan ve Dış İşleri Bakanı İsmet
İnönü, Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Dr. Refik Saydam, Maliye Bakanı Mustafa
Abdülhalik Renda, İçişleri Bakanı Mustafa Necati Uğural, Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa Özler.
Kurtuluş Savaşı ve Osmanlı’nın borçlarının yol açtığı sıkıntıya rağmen hükümet, 1924 bütçesine 50.000.- TL daha
koydu. O dönemde bir altın 10 liraydı. 1924 Mart’ında Eskişehir’de, Ankara, İstanbul, İzmir ve Trabzon’dan gelen
sporcuların katılımlarıyla Olimpiyata gidecek güreşçi, atlet ve futbolcuların seçmeleri yapıldı. İstanbul’da açılan
kampta, seçilen sporcuların yetiştirilmeleri için Güreş Milli Takımı’nın başına Macar antrenör Raul Peter, Futbol
Milli Takımı’nın başına İskoç antrenör Billy Hunter, Atletizm Milli Takımı’nın başına ABD’li Tobin getirildi.
4 Mayıs-27 Temmuz 1924 tarihleri arasında düzenlenen Paris 1924 VII. Olimpiyat Oyunları’na gruplar halinde giderek
katılan Türk sporcular 19 futbolcu, 11 atlet, 5 güreşci, 3 bisikletçi, 2 halterci ve 1 eskrimciden oluşuyordu. Spor
yazarı Ali Gümüş, 2 Mayıs 2001 tarihli Yeni Şafak gazetesindeki yazısında, oyunlara katılan Gülleci Cemal’le
(Erçman) ilgili şöyle yazıyordu:
“1924 Paris Oyunları’nda Türkiye’yi temsil eden gülleci Cemal Erçman, özellikle ‘Muntazama’da dünyanın en iyisiydi.
Cemal bey, yarışmalara bir gün kala bir spor mağazasında Macar güreşcilerle karşılaşır. O yıllarda bütün sporcularda
‘yay çekme’ tutkusu vardır. Macar ağır sıkleti Otto Szelky iri-yarı dev yapılıdır ama Sandow Yayı’nı geremez. Bu
manzaraya tanık olan Cemal bey dayanamaz yayı kapar ve herkesin hayret dolu nazarları arasında sağa-sola,
yukarı-aşağı en az 10 kez yayı açar. Bu, büyük bir gösteri, 1924 Paris Olimpiyatları’nı izleyenlerin deyişiyle
‘Muazzam bir afi’ydi! Sonra n’olur? Cemal bey’in adaleleri tutulur, hedefe varamaz…”
Türk sporcuları katıldıkları yarışmalarda başarılı olamazlarken, grekoromende 75 kg güreşçimiz Tayyar Yalaz, İspanyol
ve Fransız rakiplerini yendikten sonra Finli rakibiyle yaptığı üçüncü güreşinde kolundan sakatlanmasına ve
güreşmemesi yolundaki ısrarlara rağmen, tek koluyla güreşe devam etti. Sıkletinin şampiyonu Finli Vesterlund’a 2-1
yenildi. Bu yenilgisine rağmen kötü puanı dolmamıştı. Ancak kolundaki ciddi sakatlık nedeniyle doktorlar kesinlikle
güreşmesine izin vermeyince güreşlerden çekilmek zorunda kaldı ve dereceye giremedi.
Paris 1924 Oyunları’nın ilginç anılarından biri A Milli Futbol Takımımızın 8 Nisan 1924 günü Galata Rıhtımı’ndan
kalkan bir şileple Fransa’ya gidişiydi. Kamaralara yer yatakları eklenmiş, kafile başkanı Burhan Felek, Futbol
Federasyonu Başkanı Yusuf Ziya Öniş ve Mutemet Otomobil Nuri Bey’ler futbolcuların karşı çıkmalarına rağmen, “Maç
oynayacak sizlersiniz” diyerek 10 gece yer yataklarında yatmışlardı.
Olimpiyat Köyü’nde yapılan maçlar sırasında Kelle İbrahim ile Milli Takımımızın İskoç antrenörü Billy Hunter
karşılıklı olarak topu yere düşürmeden 500 kafa pası yaptılar. Ayrıca topu yere düşürmeden 165 kez kafasında
sektiren Kelle İbrahim’den, oyunların futbol şampiyonu Uruguaylılar kendilerine kafa vuruşu öğretmesini rica
etmişlerdi.
Oyunlara katılınması genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tanıtımı, sporcuların deneyim ve görgülerinin artması bakımından
yararlı oldu.
Paris 1924 Olimpiyat Oyunları, Türkiye Cumhuriyeti’nin katıldığı ilk oyunlardı ama Türkiye’den bir çok sporcu daha
önceki olimpiyatlara Osmanlı Devleti’ni temsilen katılmışlardı.
1896’da Atina’da düzenlenen modern olimpiyatların birincisine Osmanlı Devleti’nden katılan sporcular konusunda
çelişkili bilgiler bulunmaktadır. O dönemde Osmanlı toprakları içinde bulunan Selanik’te yayınlanan 29 Mart 1896 tarihli ‘Asır’ gazetesinin 60. sayısında şöyle bir haber yer almaktadır: “Olimpiyata katılacak 9 yüksekokul öğrencisi Macar genci, geçen Salı günü Peşte’den şehrimize gelmişlerdir, Loit Kumpanyası’nın Minero vapuruyla Yunanistan’a gitmişlerdir. Macarlarla beraber Koç Mehmet Pehlivan da Olimpiyata katılmak üzere vapura binmiştir.”
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan ‘Beden Terbiyesi ve Spor’ dergisinin Eylül 1939 tarihli 9.
sayısına ek olarak verdiği ‘Güreş’ broşürünün 11’inci sayfasında M. Sami Karayel, Atina 1896’ya Deliormanlı Pehlivan
Koç Mehmet’in ‘bayram güreşine gider gibi gittiğini’, ancak organizasyon komitesince güreşmesine izin
verilmediğini yazmış, kararın “Olimpiyat kurallarına göre doğru olduğunu” savunmuştur. Yine, 9 Nisan
1896’da Selanik’te yayınlanan ‘Asır’ gazetesinin 63. sayısında Siklit Kulübü’nün, “Olimpiyat Oyunları’nda hazır
bulunmak, bisiklet ve eskrim yarışmalarına katılmak üzere”, Mösyö Sterella’yı Atina’ya gönderdiği yer
almaktadır.
O tarihte sporcular, oyunlara, kendi kulüp ya da okulları tarafından yollanıyor, hatta bazı sporcular yol paralarını
bile kendileri karşılıyorlardı. Atina 1896’ya katılan bazı ülkelerin Olimpiyat komiteleri de kurulmamıştı. Bu
nedenle Koç Mehmet’in elinde temsil belgesi olmadığı için oyunlara kabul edilmediği iddiadan öteye
gidememektedir.
Sultan II. Abdülhamit’in baskı dönemine rastlayan 1900 ve 1904 Olimpiyat Oyunları’na Osmanlı’dan katılan sporcu
olmadı.
En Ünlü Sporcular Tulumbacılardı
Henüz hiçbir spor kulübünün var olmadığı dönemde toplum doğal olarak spor kavramından da habersizdi. Tarihçiler,
İstanbul’un ünlü tulumbacılarını o dönemin en önemli sporcuları olarak kaydetmişler, yangına koşan grupların Türk
atletizminin temelini attığını vurgulamışlardır. Yangına ilk yetişen itfaiye takımı neredeyse İstanbul çapında
ünlenirken, tulumbacıların yanı sıra Galata Köprüsü’nden İstanbul Boğazı’na giden gemileri koşarak izleyen gazete
dağıtıcıları da sonraları bazı uluslararası yarışmalarda Türkiye’yi temsil ettiler.
İnsanların değil spor kulübü kurma, bir araya gelmekten bile çekindiği bu dönemde Atina’da 1906 Ara Olimpiyat
Oyunları düzenlendi. Sporcuların ülkerleri adına değil, bireysel ya da yaşadıkları kentler adına
yarışabileceklerinin şart koşulduğu ara oyunlara Osmanlı’dan yabancı uyruklu ya da gayrimüslim sporcular katıldı.
Katılan sporcu sayısı, kaynaklara göre farklılık göstermektedir.
19 Ocak 2008 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucu vefat eden merhum spor yazarı, Olimpiyat tarihçisi Cüneyt
Koryürek’in ‘Olimpiyadlarda Türkler’ başlıklı kitabında resmi olmayan 1906 Oyunları’yla ilgili şu bilgiler
yer almaktadır.
“Amerikalı Olimpiyat Tarihçisi Dr. Bill Mallon, 1906 Olimpiyatı’na, Osmanlı toprakları içindeki İstanbul, İzmir ve
Selanik’ten 27 sporcunun katıldığını belirtmiş, bu üç kentten katılan sporcuları iki grupta toplamıştır. Birincisi,
‘Türkiye’ kısmında , diğeriyse, Osmanlı topraklarında yaşayan ‘Yabancı Uyruklu Kişiler’ başlığı altında yer
almıştır. Mallon’un, 27 sporcu olarak verdiği liste, sadece Osmanlı vatandaşı olup olmadıkları bilinmeyen, fakat
Türkiye’den gelenleri gösterirken, ‘yabancı uyruklu’ oldukları sanılan, İstanbul, İzmir ve Selanik’te yaşayanlar da
ayrı bir listede gösterilmiştir. Bu gruba girenler de İstanbul’dan 13, İzmir’den 16, Selanik’ten 8, Bergama’dan bir
sporcu olarak sınıflandırılmıştır. Türkiye’den geldiklerini bildirenlerin adları ve katıldıkları branşlar sadece
atletizm, futbol ve kürek sporlarıdır. İzmir’den katılan ve aynı kategoride sıralanan Rum isimli 16 sporcudan 9’u
atletizm (bunlardan biri aynı zamanda haltere katılmış), ikisi cimnastik, birer tanesi de atıcılık, tenis ve
bisiklet yarışmalarına katılmış. Son bir sporcunun futbola katıldığı belirtiliyor. Bu da ‘İzmir Karması’nda
oynamayan 12. futbolcu olabilir. Resmi Kayıtlardan çıkan bilgilere göre, Osmanlı toprakları içinde bulunan
Selanik’ten de sekiz sporcu katılmış. Bunlardan beşi atletizm, ikisi eskrim, biri de jimnastik dalında
yarışmışlardır.”
Aliprantis’in Dünya ve Olimpiyat
Rekoru
Atina 1906’da 10 metrelik ipe tırmanma yarışmasında 11.4 saniyelik derecesiyle dünya rekoru kırarak birinciliği
kazanan Tatavla Heraklis Kulübü’nden (Kurtuluş Gençlik) Yorgo Aliprantis’in altın madalyası kayıtlarda Yunanistan
adına görünmektedir. İpe tırmanma yarışı ertesi yıl resmi yarışmalar listesinden çıkarıldığından dünya ve olimpiyat
rekorları hala Yorgo Aliprantis’e aittir.
Aliprantis kardeşlerden Niko da, bu oyunlarda pentatlon dalında (uzun atlama, disk atma, cirit atma, 192 m koşu, ve
grekoromen güreş) 37 kişi arasında 90 puanla yedinciliği paylaşmıştır.
Futbolda dört takımın mücadelesinde, Danimarka’ya 5-1 yenildikten sonra, şampiyon Danimarka karşısında 9-0 yenikken
ikinci yarıya çıkmayan Atina Karması’na hükmen galip sayılan İzmir Futbol Karması, ikincilik maçını Selanik
Karması’na karşı oynadı ve maçı 3-0 kazandı. İzmir Karması’ndan Jacques Giraud, Fransa adına tenis oynadı. Donald
Whittal ise aynı zamanda kürek yarışmalarına katıldı. Selanik Karması Atina Karması’na 6-0, İzmir Karması’na 3-0
yenilerek üçüncü oldu.
Atletizm’de Robert Kolej’den Vahram Haret Papazyan seçmelerde 800 metrede altıncı, 1500 metrede ise dördüncü oldu ve
finale kalamadı. Yine atletizmde Konstantin Devecis, Aleko Celepoğlu, B. Murmuris ve M. Darıcas dereceye
giremediler. Eskrimde A. Kritikas, grekoromen güreşte Manolas Karucakis başarılı olamadılar. Kürek dört tekte üç Rum
asıllı İzmirli sporcuya ilaveten Donald Whittal da takımda yer aldı ve İzmir takımı 7. oldu.
Aleko Mulos Londra’da
Selanik’te bisikletle yarışanlar, İstanbul’da ringe çıkıp boks yapanlar, halkın meraklı bakışları arasında atletizmle
uğraşanlar, meşin yuvarlağın peşinden koşanlar, yabancı okullardaki faaliyetlerini kulüplerde sürdürmeye
başladılar.
Galatasaray Lisesi öğrencisi, Kurtuluş Gençlik Kulübü (Tatavla Heraklis) sporcusu Aleko Mulos, Baron Pierre de
Coubertin’in daveti üzerine Londra 1908 IV. Yaz Olimpiyat Oyunları’na katılarak Osmanlı Devleti’ni temsil eden ilk
sporcu oldu. 97 cimnastikçinin katıldığı yarışmalarda 51 sporcunun yeri ve puanı saptanamadığı için Mulos’un Londra
Olimpiyatı’nda kaçıncı olduğu bilinmemektedir.
Osmanlı
Olimpiyat Cemiyeti Kuruluyor
Sultan II. Abdülhamit’in 24 Temmuz 1908’de Manastır ve İstanbul’da II. Meşrutiyet’i ilan etmesi üzerine dernek
kurulması serbestleşti. Başta Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe olmak üzere bir çok kulüp tescillerini
yaptırdılar. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Türkiye Temsilcisi Selim Sırrı Tarcan da, Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti’ni
kurmak için çalışmalara başladı. Kendisi öğretmen olduğu için cemiyet başkanlığına gazeteci Ahmet İhsan Tokgöz’ü
uygun gördü. Genel sekreterlik görevini Tarcan üstlenirken, üyeliklere Hasip Bayındırlıoğlu, Asaf ve Cevat Rüştü Bey
kardeşler getirildiler.
Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti kurulmuştu ama bütçesi yoktu. Stockholm 1912 V. Yaz Olimpiyatı’na katılım için sporcu ve
sponsor bulmak gerekiyordu.
Gazete İlanlarıyla Sporcu
Aranıyor
Tarcan, o dönemde yayınlanan ‘İkdam’ ve ‘Sabah’ gazetelerine ‘Sporseverler ve Yardımseverler Aranıyor’ diye
ilanlar verdi. Bu ilanlar belki yurdumuzdaki ilk sponsor bulma arayışıydı. Selim Sırrı Bey, sponsor bulamadı ama
Ermeni asıllı iki genç Mıgırdıç Mıgıryan ve Vahram Haret Papazyan Olimpiyata katılmak için başvurdular. İki Robert
Kolej öğrencisi gerekli bilgileri Tarcan’dan alırken, İsveç’e kendi olanakları ile gidip gelebilecekleri gerçeğini
öğrendiler. İstanbul’un ilk atletizm ve cimnastik kulübü olan ‘Raffi’nin kurucusu Mıgırdıç Mıgıryan’ın parasal
durumu iyiydi. Ancak Papazyan’ın kaynak bulması gerekiyordu. Bebek’te oturan bir gazete bayiinin oğlu olan Papazyan,
her sabah Bebek’ten koşarak Babıali’ye gelir, oradan aldığı gazeteleri yine koşarak Bebek’e getirip babasının
dükkanına bıraktıktan sonra oradan okul çantasını kaptığı gibi Bebek sırtlarındaki Robert Kolej’e koşardı. Vahram
Papazyan, İstanbul’un çeşitli semtlerinde şubeleri bulunan Ermeni Ardavast kulübünün üyesiydi. İlk başvurduğu yer de
bu kulüp olmuştu. Kulüp yöneticileri bu işe sıcak bakmışlar ve onun Stockholm’e gidip gelmesini sağlayacak parayı
bulmanın yollarını aramışlardı. Bunun için Arnavutköy’deki Rum Tiyatrosu’nda bir gece düzenlendi. Saray mensupları
ve hatta saraylı hanımların da hazır bulundukları bu gösteride Türkçe olarak oynanan ‘Fedakar Gemici’ piyesinde
bizzat Vahram Papazyan da rol aldı. Bu geceden sağlanan para ve biriktirdiği cep harçlıklarıyla Vahram Papazyan’a
Stockholm için gidiş-geliş bileti alındı. İki genç sporcu tek başlarına zorlu bir yolculuktn sonra Stockholm’e
vardılar.
Stadyum çevresindeki her ulusun bayrağını ve sporcuların formalarını görünce önemli eksikliklerini fark ettiler:
Bayrak ve milli forma…
Vahram, Olimpiyat Oyunları’na katılacak ülkelerin caddelere asılmış bayrakları arasında Türk bayrağının bulunmadığını
görünce Büyükelçi Ahmet Bey’e durumu büyük bir üzüntü içinde anlattı; Türk bayrağı Stockholm caddelerine ve
Olimpiyat Stadı’na çekilmediği taktirde yarışmalara katılmayacağını bildirdi. Büyükelçi Ahmet Bey derhal ilgili
makamlara başvurarak iki saat içerisinde Türk bayrağının caddelere ve stadyuma çekilmesini sağladı.
Büyükelçimizin eşi de Vahram’a, kolej arkadaşlarından Kerim Kanok’un hediye ettiği, düz kırmızı fanilasının üzerine
beyaz bir Ay-Yıldız dikti. Vahram Papazyan, Ay-Yıldızlı formasıyla 800 ve 1500 metre yarışlarına katıldı. 48 atletin
katıldığı 800 metre yarışmalarında altıncı seride, 45 atletin katıldığı 1.500 metre elemelerinde yedinci seride
koştu; iki yarışı da tamamlayamadı.
Papazyan, 1954 yılında Amerika’dan yolladığı mektubunda Stockholm 1912 anılarını anlatırken, 1.500 metre yarışını son
metrelere kadar önde götürdüğünü ancak aşırı heyecandan bayıldığını bildirmiştir.
Mıgırdıç Mıgıryan, dekatlon, pentatlon yarışmaları ile disk atma, gülle atma, sağ ve sol elle gülle atma
yarışmalarında yedinci olarak Olimpiyat Onur Kütüğü’ne adını yazdıran ilk Osmanlı sporcusu oldu. ABD’li Ralph
Rose’un 27.70 metre ile birinci olduğu yarışmada Mıgıryan (10.85 m + 8.93 m ) 19.78 metrelik bir derece elde etti.
Disk atma yarışmasında 17 ülkeye mensup 40 atlet arasında 32.98 metre ile 34’üncü olurken, iki Rus, iki İsveçli, bir
Fransız ve bir Bohemyalı rakibini gerisinde bıraktı. Gülle atma yarışmasında ise 22 rakip arasında 10.63 metre ile
19. sırayı alırken, dekatlonda Stockholm Olimpiyatı’nın efsane atleti Kızılderili beyaz melezi Jim Thorpe ile
sonradan Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı olan Avery Brundage ile yarışma onuruna erişti. 29 atlet arasında
100 metreyi 13.3’te tamamlayan Mıgıryan, gülle atmada 11.05 metre, uzun atlamada 5.43 metrelik derece elde etti.
Böylece 479.75 puan toplayan Mıgıryan uzun atlama yarışması sırasında bileğinden sakatlanınca dekatlon yarışmasından
çekilmek zorunda kaldı. 26 atletin mücadele ettiği pentatlon yarışmalarında ise 200 metrede 26.4 ile 24., uzun
atlamada 5.59 metre ile 25., cirit atmada 36.87 metre ile 18. oldu ve diğer yarışmalara katılamadı.
Vahram Haret Papazyan ve Mıgırdıç Mıgıryan’ın Stockholm 1912 Olimpiyatı serüvenleri böylece son bulmuştu. Ancak bu
iki atlet katıldıkları yarışmalarda elde ettikleri derecelerden çok daha önemli, çok daha büyük bir onura
erişmişler, Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti tarafından Olimpiyat Oyunları’na yollanan ilk atletler olmuşlardı.
1922’de Kanada’ya yerleşen Papazyan, burada Ermeni Cimnastik Derneği’nin başına getirildi. 1912 Olimpiyat
Oyunları’nda Türkiye’yi temsil eden atlet olmakla ömrünün sonuna kadar övünen Papazyan sık sık Türkiye’ye geldi.
1970’li yıllara kadar bu gezileri sürdü, sonra kendisinden haber alınamadı.
Berlin 1916 Olimpiyatı, Birinci Dünya Savaşı nedeniyle yapılamadı ve savaş nedeniyle yapılamayan ilk Olimpiyat olarak
tarihe geçti.
İşgal Kuvvetlerinden Yeni Sporlar
Osmanlı Devleti, 28 Ekim 1914’te fiilen savaşa girerken, müttefik Almanya ve Avusturya askeri birlikleri İstanbul’a
geldiler. 1915-1918 yılları arasında Fenerbahçe, Galatasaray ve Altınordu takımları, Alman ve Avusturya askeri
takımlarıyla karşılaşmalar yaptılar. Bu karşılaşmaların çoğu Türk takımlarının galibiyetiyle sonuçlandı. İstanbullu
gençler işgal kuvvetleri subay ve erlerinden ilk kez gördükleri bir çok spor dalını tanıdılar.
1916 yılında Beşiktaş 132 puanla İstanbul Atletizm Şampiyonu olurken, Siyah Beyazlı kulüpten Namık İsmail Bey
Türkiye’de ilk kez sırıkla yüksek atlayarak Türk atletizm tarihinde bir ilki gerçekleştirdi.
O dönemde kulüplerin saha ve gelir kaynakları yoktu. Bu nedenle kulüpler, sünnet düğünleri, tiyatro, vapur gezileri
gibi sporla ilgisi olmayan aktivitelerle kaynak sağlamaya çalışıyordu.
‘Top Yağlayan Reis’
Galatasaray’ın ilk başkanı Ali Sami Yen, kulübün kuruluş öyküsünü anlatırken şöyle diyordu:
“Ben reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım. Futbol topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız da yoğumuz da
toptu. Okula gelirken Domuz Sokağı’ndan geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla yağlar, şişirirdim. Yamasını yeni
pabucumdan kesmiştim. Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye (rütbe) vermişlerdi. Yani o zaman reisliğe
ve diğer görevlere payeyi en çok çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci reisliği formaları yıkadığı için almıştı…”
Dünya gençliği, I. Dünya Savaşı’nın bitiminden iki yıl sonra Belçika’nın Antwerp kentinde VII. Olimpiyat için
biraraya geldi. Ancak Türkiye, Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile birlikte ‘savaşı çıkaran
ülkelerden biri olarak’ alınmadı.
Amsterdam
1928’de İlk Dördüncülük
Amsterdam’da yapılan 1928 Olimpiyat Oyunları, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin katıldığı ikinci oyunlar oldu. Tamamı
erkek 40 sporcumuz katıldıkları yarışmalarda bir dördüncülük, bir altıncılık, iki yedincilik ve bir sekizincilik
alarak adlarını Olimpiyat Onur Kütüğü’ne yazdırdılar. Türkiye Cumhuriyeti, Amsterdam’da atletizm, bisiklet, eskrim,
futbol, güreş ve halter dallarında temsil edildi. En parlak başarımızı 67 kilo güreşcimiz Tayyar Yalaz elde etti.
Yalaz, Polonyalı Blazca, Yunanlı Pavlidis, Estonyalı Kap’ı hükmen yendikten sonra Çek Vladimir Vavra’ya galip geldi.
Final turunda Alman Eduard Sperling’e, Macar Lajos Keresztes’e ve Finli E. V. Vesterlund’a yenilerek 4. oldu. Saim
Arıkan’ın güreş minderlerinde elde ettiği altıncılığa, Nurettin Boytorun ile Mehmet Çoban iki yedincilik eklediler.
Halterde ise, Cemal Erçman (64 kg), üç harekette toplam 262.5 kilo kaldırarak aldığı sekizincilik ile Olimpiyat Onur
Kütüğü’ne adı yazılan ilk Türk haltercisi oldu. A Milli Futbol Takımımız’ın Olimpiyat öncesinde hazırlık amacıyla
iki ayrı kafile halinde Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde üst üste maçlar yapması, Mısır karşısında uğradığı ağır
yenilginin (7-1) en önemli nedeni olarak gösterildi.
Olimpiyat Köyü’nde yapılan antremanlar sırasında çeşitli ülkelerin en seçkin futbolcuları dünyaca ünlü İspanyol
kaleci Ricardo Zamora’ya attıkları şutlarla şanslarını denediler.
İspanyol kaleci kalesine gönderilen bütün şutlarda toplara geçit vermezken, arkadaşlarının ısrarlarıyla ortaya çıkan
ünlü futbol yıldızımız Bombacı Bekir’in attığı üç şutun da golle sonuçlanması karşısında Zamora’nın bir daha onun
önüne top atmaması Amsterdam Oyunları’nın ilginç anılarından biriydi.
800 metre seçmelerinde atletimiz Ömer Besim Koşalay, İngiliz atlet Lowe ile koşarken, ünlü İngiliz sporcumuzun
ayağına bastı. Şampiyon İngiliz atletinin çivili ayakkabıları atletimizin ayaklarına yara açtı. Unutulmaz atletimiz
Ömer Besim, bu yaraların kabuklarını bir kibrit kutusu içinde ömür boyu sakladı. Olimpiyat Şampiyonu Douglas Lowe’un
çivili ayakkabıları ile açtığı yaraların kabukları Ömer Besim’e bir Olimpiyat madalyası kadar onur vermişti.
Los Angeles 1932 Olimpiyatı’na Türkiye, ‘yolun uzaklığı ve giderlerin fazlalığı nedeniyle’katılmadı
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın, yerini Türk Spor Kurumu’na bıraktığı 1936 yılında Garmisch-Partenkirchen’de
düzenlenen IV. Kış Olimpiyat Oyunları’na ilk kez Türk sporcular da katıldı. TMOK Genel Sekreteri Ekrem Rüştü
Akömer’in başkanlığındaki 10 kişilik Türk ekibi, oyunlarda varlık gösteremezken, bayrağımız ‘Beyaz Olimpiyat’ta ilk
kez dalgalandı.
İlk Madalyalar 1936’da
Berlin’de düzenlenen XI. Yaz Olimpiyat Oyunları, madalya kazandığımız ve bayan sporcularımızın katıldığı ilk oyunlar
oldu. Futbol, basketbol, güreş, binicilik, bisiklet, eskrim ve yelken dallarında 60 sporcu ile katıldığımız Berlin
1936’da Türkiye ilk Olimpiyat madalyasını serbest güreşte Ahmet Kireççi (Mersinli) ile kazandı. 79 kiloda mücadele
eden, üç Balkan grekoromen şampiyonluğu bulunan (1933, 1937, 1940) güreşçimiz, Alman Schedler’i, İtalyan Ercole
Gallegati’yi, İsveçli’yi, İsviçreli Erns Krebs’i sayıyla yendi. Kilosunun ikinciliğini kazanan ABD’li Richard
LawrenceVoliva’ya sayıyla yenilerek Olimpiyat üçüncüsü oldu.
1914 yılında Mersin’in Kiremithane mahallesinde doğan, duvarcı ustasının oğlu, Kireççi ailesinin Ahmet’i, 22 yaşında
Ay-Yıldızlı Türk bayrağını şeref kürsüsü gönderine ilk kez çektirmekle kalmayacak, Londra 1948’de Olimpiyat
şampiyonluğunu da elde edecekti.
61 kilo serbestte, grekoromen stilde de güreşecek olan Yaşar Erkan, Macar Ferenç Toth’a tuşla yenildikten sonra
Belçikalı Riske’yi sayı ile yenmiş, kilosunda şampiyonluğu kazanan Finli Kustaa Pihlajamaeki’ye tuşla yenilerek ilk
sekiz arasına girmeyi başarmıştı. Erkan, serbest stil karşılaşmalarında binlerce kişi önünde güreşmenin deneyimini
de kazanmıştı.
Dört kez (1933, 34, 35, 37) Balkan şampiyonu olduğu grekoromende ilk rakibi Danimarkalı Nielsen’di Erkan’ın. Ardından
Danimarkalı gibi Japon Yoşioka ve İtalyan Valentino Borgia’yı da kündeleriyle tuşladı. Yaşar’ın kündeleri bir anda
ünlenmişti. Rakipleri alta düştüğünde Alman seyirciler, ‘Heben, heben…’ (Kaldır,kaldır…) diye bağırıyordu.
Erkan, dördüncü turda Letonyalı Krişyanis Kundsinsi’yi sayıyla yenerek finale yükseldi. Kötü puanların hesabını
yapan antrenörünün isteği üzerine Finli Aarne Eemeli Reini’ye sayı ile yenildi ve daha az kötü puanı bulunan
güreşcimiz Olimpiyat şampiyonu oldu. 1911 Erzincan Refahiye doğumlu olan ve güreşe İstanbul Kumkapı Güreş Kulübü’nde
başlayan Yaşar Erkan, anılarını yazdığı kitabında altın madalyanın çoşkusunu şöyle anlatır:
“Şampiyonluk kürsüsünde şanlı bayrağımız şeref direğine çekilirken kendimi tutamadım, gözlerimden yaşlar sel gibi
aktı. Yüz yirmi bin kişinin ve Hitler’in önünde bayrağımızı şeref direğine çektirmek ve ayakta güzel marşımızı
dinletmek zevklerin en güzeli ve en büyüğüydü…”
Yaşar Erkan’ın bu duyguları yaşadığı saatlerde Türkiye’de bir memur da mors alfabesi ile tıkır tıkır bir telgraf
çekmektedir Berlin’e: “Kendin küçüksün, ama memleket için önemli bir iş yaptın. Artık adın Türk spor tarihine
geçti. Çok yaşa Yaşar!”
Telgraf’ın sonundaki ‘Mustafa Kemal Atatürk’ imzasının, kendisini gözyaşlarına boğduğunu ve bu satırları
tekrar tekrar okuduğunu da ekliyor Erkan…
“Benim en çok sevdiğim spor güreştir” diyen Ulu Önder Atatürk tarafından ilk Olimpiyat şampiyonumuza iki gümüş vazo
ve bir ev armağan edildi. Soyadı, çaresiz anlamına gelen ‘Naçar’, Atatürk tarafından Erkan olarak değiştirildi.
Berlin Olimpiyatı’na katılan 60 sporcumuzdan ikisi şeref kürsüsüne çıkarken 9 sporcumuz daha Olimpiyat Onur Kütüğü’ne
adlarını yazdırmayı başardılar. Grekoromende ağır sikletimiz (+87) Mehmet Çoban dördüncü, 72’de Nurettin Boytorun
altıncı, 87’de Mustafa Çakmak sekizinci, serbest güreşlerde 56 kiloda Ahmet Çakıryıldız altıncı, 72 kiloda Hüseyin
Erçetin yedinci oldular.
Binicilikte, “Uluslar Ödülü” (Milletler Mükafatı) yarışmasında Cevat Kula ‘Çapkın’ adlı atıyla
altıncılığı aldı. Bisiklette 100 km yol yarışında Talat Tunçalp, yarışın bitimine 50 metre kala Alman bisikletçi
Schaller’den dirsek darbesi yemesiyle altı saliselik farkla sekizinciliğe düştü. Yelkende Behzat Baydar’la Harun
Ülman, ‘Star’ sınıfında ‘Marmara’ adlı tekneleriyle 38 puanla sekizinci oldular.
1939 yılında çıkan İkinci Dünya Savaşı nedeniyle 1940 ve 1944 yılında yapılması gereken oyunlar iptal edildi.
Minderlerde Türk Kasırgası: Londra 1948
Savaş sonrası ilk Olimpiyat Oyunları 1948 yılında İngiltere’nin başkenti Londra’da yapıldı. II. Dünya Savaşı’na yol
açan Almanya ile İtalya ve Japonya’nın alınmadığı bu oyunlar Türk sporu için büyük bir dönüm noktası oldu. 66
sporcuyla katıldığımız Atina 2004 Oyunları’ndan daha kalabalık (68) bir sporcu ordusuyla mücadele ettiğimiz
Londra’dan yurda ilk büyük müjde atletizmden geldi. Dünyanın en seçkin 29 atletiyle üç adım atlama yarışmalarına
katılan Ruhi Sarıalp, 15.02 metrelik derecesiyle Olimpiyat üçüncüsü oldu. Sarıalp, Atina 2004’te Eşref Apak’a kadar
Olimpiyatlarda madalya alan tek Türk atleti olarak tarihteki yerini aldı.
Sarıalp bronz madalyanın öyküsünü şöyle dile getiriyordu:
“Sabah 6’da kalkarak Wembley Stadı’na gittik. Hocam Naili Moran’la kum havuzun yanındaydık, stadın boş olması
heyecanımızı daha da arttırmıştı. Yanımıza bir İngiliz yaklaştı. Kendisini stat görevlilerinden Bay John olarak
tanıttıktan sonra “Ne o Türk, heyecanlı mısın yoksa?” diye sordu. Cevap vermeme fırsat vermeden “Beni dinle. Babamın
dedesi, Kırım Savaşı sırasında Türklerle omuz omuza silah arkadaşlığı yapmış. Savaşa girecekleri sırada büyük dedem
de çok heyecanlıymış. Bunu fark eden bir Türk askeri, cebinden çıkardığı küçük bir madeni parayı dedeme vererek,
savaşa başlayacakları anda bu parayı dilinin altına koymasını söylemiş. ‘Bu para hem senin heyecanını önleyecek, hem
de seni koruyacaktır demiş. Dedem de askerin söylediğini yapmış ve salimen yurda dönmüş’ diyerek büyük dedesinin
anısını anlattıktan sonra, cebinden çıkardığı bir penilik meteliği bana uzattı ve parayı yarış sırasında dilimin
altına koymamı istedi. Ben de öyle yaptım.”
Sarıalp, bu parayı Olimpiyat madalyasının yanından ayırmadı. Maraton yarışmasında Şevki Koru’nun 44 atlet arasında
birinciden 13 dakika farkla 20. sırayı alması da Türkiye için küçümseneyecek bir olaydı.
Güreş müsabakalarının yapıldığı Empress Hall’da Türk güreşçileri destan yazdılar. Minderlerde Türk kasırgası esti ve
o günlerde Londra’da “Bir Türk’ten kuvvetli ancak iki Türk vardır” sözü dilden dile dolaştı.
Serbest güreş takımımız dört altın, bir gümüş, bir bronz madalya kazanarak resmi olmayan sıralamada takım
şampiyonluğuna ulaşırken, 57 kiloda Nasuh Akar, fırtına gibi güreştiği Londra’da, “The Terrible Turco” (Korkuç
Türk) lakabını kazanmıştı. 1946 Avrupa ikincisi olarak çıktığı Londra minderlerinde güreşçimiz, Kanadalı
May’ı 2:57’de tuşla, İsviçreli Wenger’i, İsveçli Erik Persson’u sayıyla, Belçikalı Joseph Trimpont’u 11:19’da,
Fransız Charles Kouyos’u 13:54’te, ABD’li Gerald Leeman’i 8:52’de tuşla yenerek şampiyon oldu. 1949’da Avrupa,
1951’de Dünya Şampiyonu ünvanlarını da kazanan Akar, uzun yıllar İstanbul Tekel ve milli takımlarda hocalık
yaptıktan sonra 1984’te vefat etti.
Güreşte ilk Avrupa şampiyonumuz (1946, 62 kg) Gazanfer Bilge, İranlı Sadyan’ı 9:13’te, Macar Ferench Toth’u 4:01’de,
Fransız Jouaville’yi 2:49’da, ABD’li Harold Moore’u 14:28’de, Finli Paavo Hietala’yı 11:10’da olmak üzere beş maçını
da tuşla kazanıp finale çıktı. Son maçında İsveçli Ivar Sjoellin’de sayıyla yenerek Olimpiyat şampiyonu oldu. 1923
yılında Kocaeli’nin Karamürsel ilçesinde dünyaya gelen Bilge, güreşi bıraktıktan sonra iş hayatına atıldı.
Türkiye’nin sayılı vergi rekortmenleri arasına girdi. Yaptığı hayırlar ve hizmetler nedeniyle ikinci Cumhurbaşkanı
İsmet İnönü, altıncı Cumhurbaşkan Fahri Korutürk ve dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından ‘Üstün
Hizmet Madalyası’ ile ödüllendirilen tek sporcu oldu. Daha sonra kendisini hayır işlerine adayan Gazanfer Bilge,
Kocaeli Üniversitesi’ne bağlı Gazanfer Bilge Spor Yüksek Okulu, 500 yataklı Gazanfer Bilge Kız ve Erkek Öğrenci
Yurdu başta olmak üzere bir çok tesisin kurulmasına katkıda bulundu.
Karamürsel’in hemen yanında bulunan Dereköy ve Gazanfer Bilge mahallelerinde sokaklara Olimpiyat şampiyonlarının,
Vehbi Emre gibi unutulmaz yöneticilerinin adlarını koydu. 2004 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne bağlı CIPF
(Uluslararası Fair Play Konseyi) tarafından, ‘Halka Hizmet, Sporda Kamuya Yatırım’ dalında Dünya Fair Play Onur
Ödülü’nü kazandı. Gazanfer Bilge, karaciğer rahatsızlığı nedeniyle 13 Nisan 2008 tarihinde İstanbul’da yaşama veda
etti.
41 Dakikada Altı Rakibini Yendi
67 kiloda Celal Atik, o dönem 15 dakika üzerinden yapılan karşılaşmalarda altı maçın beşini tuşla kazanırken, toplam
40.88 dakika güreşerek altın madalyaya ulaştı. Atik sırasıyla ABD’li William Koll’u 7:42’de, Hintli Singh’i 5:08’de,
Güney Afrikalı Reis’i 4:20’de tuşla, Finli Sulo Leppaenen’i sayıyla, İtalyan Garibaldo Nizzola’yı 5:15’te, İsveçli
Goesta Fraendfors’u 4:03’te tuşla yenerek şampiyon oldu. Atatürk’ün isteği üzerine 1938’de Atik soyadını alan
güreşçimiz, serbestte 1946 Avrupa şampiyonluğu'na, 1949’da ikincisini ekledi. 1951’de Dünya şampiyonu oldu. Aynı
zamanda iyi bir grekoromenci olan Celal Atik, bu stilde 1947’de Avrupa üçüncülüğünü, 1950’de Dünya ikinciliğini elde
etti. 1971 yılına kadar milli takımlarımızda çeşitli görevlerde bulunan Atik, 1979 yılında yakalandığı karaciğer
hastalığından kurtulamayarak hayata gözlerini yumdu.
Şükrü Gülesin’le birlikte futbolumuzun bir dönem değişmez sol açıklarından olan Fenerbahçeli Halit Deringör, 1948
Oyunlarıyla ilgili anısını aktarırken şöyle diyordu:
“Muharrem Candaş, Yaşar Doğu, Celal Atik yeşillik alanda birbirlerine, el ense çekip şakalaşıyorlardı. Uzun boylu,
yakışıklı, Tarzan gibi düzgün vücutlu biri de onları kenardan izliyordu. Sonradan Amerikalı olduğunu öğrendiğimiz
uzun boylu genç bizimkilerin güreşme teklifini kabul etti. Celal Atik’le güreşe başladılar. Amerikalı, bir oyunla
Atik’i altına aldı. Celal Atik neye uğradığını şaşırdı. Sonra Celal, Amerikalı’yı altına aldı. Nuri Hoca’nın
(Nurettin Boytorun) geldiğini görünce güreşi bıraktılar. İkisi de birbirlerine hayretle bakıyorlardı. Biraz
İngilizcem olduğu için Amerikalı’nın söylediklerini anlayabiliyordum. ‘Kim bu adam, ayakları çok güçlü…’ diyordu.
Celal Atik de eğer bu adam güreşçiyse canımıza okur diyordu. Empress Hall’da güreşleri izlerken Muharrem Candaş’ın
rakibini görünce bu kez bizler hayretler içinde kalmıştık. Celal’le çayırda güreşen Amerikalı (Wittenberg),
Muharrem’i yenen tek güreşçi oldu.”
Kimi kaynaklarda Futbol Milli Takımımızın 1948 Olimpiyatı kadrosunda yer aldığı görülen Halit Deringör bu çelişkiyi
de şöyle anlatıyor:
“1941’den beri milli takımın sol açığında ya rahmetli Şükrü Gülesin ya da ben oynuyordum. Şükrü, benden daha
yapılıydı. Olimpiyat için milli takım aday kadrosuna alınmış, bir ay İstanbul Caddebostan’daki Marmara Yat
Kulübü’nde kamp yapmıştık. Olimpiyat kafilesine adım bildirilmişti. Ancak son anda Ankaralıların oyunlarıyla, Vefalı
Galip Haktanır’la ben kadrodan çıkarıldık. Gerekçe olarak, ‘Bir İngiliz takımıyla İstanbul’da yaptığımız maçta rakip
takımın sağ bekini sakatlamamı, futbolcunun halen hastanede yatmasının tatsız olaylara yol açabileceğini’
gösterdiler. Yine o yılların efsane Fenerbahçesini yaratan Macar antrenör Ignar Molnar’ı da Londra’ya götürmediler.
Takım antrenörsüz Olimpiyata gitti. Kulübüm de bu işe çok bozulmuştu. ‘Bu mesele Fenerbahçe’nin onur meselesidir.
Seni biz Londra’ya göndereceğiz’ dediler. Futbol ayakkabılarımı yanıma almadan, ikinci kafileyle, güreşçilerle
birlikte Londra’ya gittim.”
Güreşler sırasında Yaşar Doğu, Celal Atik ve Gazanfer Bilge’nin üç minderde, göz göze gelerek aynı anda rakiplerinin
sırtlarını mindere yapıştırmaları salonda büyük tezahürata yol açıyordu.
1939 Grekoromen Avrupa ikincisi, 1940 Balkan Grekoromen, 1946 serbest, 1947 grekoromen Avrupa şampiyonu efsane
güreşçimiz Yaşar Doğu, sırasıyla Hintli Bhangava’yı 2:58’de, İranlı Abbas Zandi’yi 4:05’te, Mısırlı Mustafa’yı
7:39’da, Macar Kalman Sovari’yi 7:04’te tuşla yendi. Tur atladı. Sürekli kaçak güreşen ABD’li Lealand Gilbert Jr.
Merrill’i sayıyla ve Avustralyalı Richard Edward Gerrard’ı 6:45’te tuşla yenerek şampiyon oldu. Doğu, Londra’da
altına uzandığında 35 yaşındaydı. Sporculuk kariyerine 1949’da (SB) üçüncü Avrupa şampiyonluğunu, 1951’de de Dünya
şampiyonluğunu ekleyen Yaşar Doğu, 1961 yılında aramızdan ayrılışına kadar milli takımlarımızda antrenör ve yönetici
olarak görev yaptı.
Türkiye Güreş Federasyonu’nca adına 1962 yılından itibaren uluslararası turnuva düzenleniyor.
Yaşar Doğu ile ilgili Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan Yücel Seçkiner’den bir
anıyı da eklemeyi unutmayalım:
“O zamanlar Jandarmagücü’nün komutanıydım. Bir gün Gölbaşı’na gidiyordum. Rahmetli Yaşar Doğu ile karşılaştık. Bana
nereye gittiğimi sordu. ‘Gölbaşı’na’ cevabını alınca, ‘Ben de oraya gidiyorum, istersen birlikte gidelim hocam’
dedi. Elinde bir çuvala doldurulmuş odunlar vardı. Birlikte yola çıktık. Yolda Yaşar Hoca’ya sordum: ‘Hayırdır hocam
odunlarla ne yapacaksın?’ Milli Takım hocası Yaşar Doğu’nun cevabı: “Biraz sonra ciğerparelerim gelip antreman
yapacaklar. Sonra duş almaları lazım. Bu odunları, sobayı yakıp, onlara su ısıtmak için yanımda götürüyorum” oldu.
Gölbaşı’ndaki antreman yerine geldik. Yaşar hoca hemen pencereleri açtı, salonu havalandırmaya başladı. Sonra
yanında getirdiği paketten iğne iplik çıkardı ve minderlerin kenarlarındaki yırtıkları dikmeye başladı. O zamanlar
şimdiki gibi kaliteli minderler yoktu. Dediği söz şu oldu: “Antreman sırasında minderin yırtık bölümündeki toz ve
pislikler güreşçilerin ağızlarına geliyor ve hastalanmalarına yol açıyor. Birilerinin bu yırtıkları dikmesi lazım.
Bizim güreş ailemizde anne olmadığına göre, baba olarak benim dikmem icap eder ki, evlatlarım hastalanmasınlar…”
Güreşte Rekorumuz Kırılamadı
1948 Londra’da sekiz sıkletin dördünde şampiyonluğa ulaşarak altın madalyaların yüzde 50’sini alan Türkiye’nin bu
başarısı 1980 ve 1984 boykotlu olimpiyatları saymazsak hala kırılamadı. Ruslar Münih 1972 ve Montreal 1976’da 10
sıkletin beşinde, Sydney 2000’de sekiz sıkletin dördünde altın madalya alarak rekorumuzu yinelediler. ABD ve bir çok
ülkenin katılmadığı Moskova 1980’de Sovyetler, Doğu Bloku ülkelerinin katılmadığı Los Angeles 1984’te de ABD’liler
10 sikletin yedisinde şampiyonluğu aldılar.
Grekoromende ulusal marşımızı çaldırmayı başaran Mehmet Oktav (62 kg), ilk turu maç yapmadan geçtikten sonra Finli
Talosela’yı sayıyla, İsveçli Olle Anderberg’i 2:48’de tuşla, Mısırlı Sayed Kandil ile Avusturyalı Georg Weidner’i
sayıyla yenerek şampiyon oldu.
Uluslararası alanda Londra öncesi ve sonrası başarısı bulunmayan Oktav, milli takımlarımızda uzun yıllar hocalık
yaptı.
Grekoromen ağır sikletimiz (+87) Ahmet Kireççi (Mersinli), Uxbridge Olimpiyat Köyü’nde bütün yabancı sporcuları “Hello!” diye
selamladığı için adı ‘Mr. Hello’ya çıktı. Mersinli Ahmet’in ustura tıraşlı kafası sporcular için ‘uğur’ sayıldı.
Yarışmaya giden sporcular bu sevimli ama görkemli Türk güreşçisinin çıplak başına bir öpücük konduruyorlardı.
İsviçreli Moritz Jnderbitzin’i 13:51’de, İsveçli Tor Nilsson’u 15:48’de tuşla, Finli T. Ilmari Kangasniemi’yi
sayıyla yenen Mersinli’nin İtalyan Guido Fantoni ile yaptığı final güreşi büyük bir yabancı sporcu kalabalığı
tarafından izlendi ve şampiyonluğu sayıyla kazanan Türk pehlivanına onlar da büyük sevgi gösterisinde bulundular.
Mersinli, İngiliz bayanlar tarafından öpücük yağmuruna tutuldu. İngiltere Kraliçesi Elizabeth onu görmek için özel
olarak geldi. ‘Mr. Hello’ya sarıldı ve öptü. Bütün dünya basını bunu yazdı. Ahmet Mersinli, Türkiye’nin ilk
Olimpiyat madalyalı sporcusu ünvanının yanına , iki Olimpiyatta madalya alan ilk Türk ünvanını da ekliyordu.
Londra’nın ünlü Wembley Stadı’nda yapılan madalya törenlerinde 100 bin seyirci altı kez milli marşımızı dinledi.
Güreşte Nasuh Akar, Gazanfer Bilge, Celal Atik, Yaşar Doğu, Mehmet Oktav, Ahmet Kireççi (altın), Kenan Olcay, Muhlis
Tayfur, Adil Candemir, Halit Balamır (gümüş), Halil Kaya (bronz) ile atletizm üç adım atlamada Ruhi Sarıalp’in
kazandığı bronz madalyalarla Türk bayrağı 12 kez şeref gönderine çekildi.
Çin Halk Cumhuriyeti’ni Gündüz Kılıç’ın iki, Hüseyin Saygun ve Lefter Küçükandonyadis’in birer golleriyle 4-0
yendikten sonra Yugoslavya’ya 3-1 yenilen A Milli Futbol Takımımız Kore ile birlikte Olimpiyat beşincisi oldu. Cihat
Arman, Murat Alyüz, Vedii Tosuncuk, Naci Özkaya, Bülent Eken, Hüseyin Saygun, Selahattin Torkal, Fikret Kırcan, Erol
Keskin, Gündüz Kılıç, Lefter Küçükandonyadis ve Şükrü Gülesin’den oluşan takımımızın Yugoslavya’ya tek golünü Şükrü
Gülesin kaydetti.
Londra kahramanlarımız, yurda dönüşlerinde onbinlerce İstanbullu tarafından çiçeklerle karşılandılar. Sporcularımızı
karşılayan konvoyun havaalanın’dan Taksim’e gelişi, uzun süre unutulmayacak görüntüler yarattı. Binlerce kişi
Taksim’deki Atatürk anıtının önünde milli marşımızı okudu. Sporcularımız, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Başbakan
Hasan Saka tarafından kabul edildiler.
Profesyonellik
Kavgası
Londra 1948 Olimpiyat Oyunları’nda çok büyük bir başarıya imza atarak altı kez milli marşımızı dinleten
güreşçilerimizle, üç adım atlamada üçüncü olarak atletizmde ilk Olimpiyat madalyamızı kazandıran Ruhi Sarıalp’e
yapılan yardımlar, Helsinki 1952 Olimpiyat Oyunları öncesi Türk sporunu karıştırdı.
Güreşçi Nasuh Akar, Gazanfer Bilge, Halil Kaya ve Yaşar Doğu ile atlet Ruhi Sarıalp ‘para yardımı
aldıkları’ gerekçesiyle Beden Terbiyesi Genel Müdürü ve Türkiye Olimpiyat Komitesi Başkanı Danyel Akbel
tarafından Helsinki Olimpiyat Oyunları kafilesinden çıkarıldılar. Bunun üzerine Burhan Felek, bir süre Merkez
Danışma Kurulu üyeliğinden ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi genel sekreterliğinden uzaklaştırıldı. IOC Türkiye
Temsilcisi Reşit Saffet Atabinen görevinden istifa etti. Olaylarda kusursuzluğu anlaşılan Burhan Felek eski
görevlerine iade edildi. Türkiye Olimpiyat Komitesi Başkanı ve Beden Terbiyesi Genel Müdürü Danyal Akbel istifa
etmek zorunda kaldı. Olimpiyat Komitesi dağıtılarak yerine yenisi oluşturuldu. Bunun üzerine IOC, Bağımsız Türkiye
Milli Olimpiyat Komitesi kuruluncaya kadar Türkiye’nin oyunlara alınmamasını kararlaştırdı. Türkiye, özel izinle
Helsinki Oyunları’na katılabildi.
Helsinki 1952’de İki
Şampiyon
Atletizm, basketbol, güreş ve futbol dallarında katıldığımız Helsinki’de grekoromencilerimiz kürsüye çıkamazken,
serbestte 52 kiloda Hasan Gemici ile 62 kiloda Bayram Şit altın, 87 kiloda Adil Atan bronz madalya kazandılar.
1951 Akdeniz Oyunları şampiyonu Gemici, sırasıyla Finli’yi sayıyla, İngiliz’i ve İtalyan’ı tuşla yendikten sonra
İranlı’ya hakem kararıyla (2-1) yenildi. Japon’u hakem kararıyla (3-0) yenerek sikletinin Olimpiyat şampiyonluğunu
kazandı. 1927 Giresun doğumlu Gemici, 2002’de Kocaeli’de vefat etti.
1951 Akdeniz oyunları şampiyonu, 1954 Dünya ikincisi Bayram Şit Olimpiyat şampiyonluğuna ulaşırken sırasıyla,
Fransız’ı tuşla, Sovyet’i, İsveçli’yi hakem kararıyla (3-0), Finli’yi 4:11’de tuşla, İranlı’yı hakem kararıyla
(3-0), ABD’liyi 9:20’de tuşla yendi.
Oyunlarda bronz madalya kazanan Adil Atan, Sovyet’e sayıyla yenildikten sonra sırasıyla Alman’ı, Güney Amerikalı’yı
tuşla yendi. ABD’liye tuşla, İsveç’liye hakem kararıyla (2-1) yenilerek Olimpiyat Üçüncüsü oldu. Atan daha sonra
1954’de Dünya ikinciliğini, 1956’da Dünya Kupası Birinciliğini ve 1958 Kırkpınar Başpehlivanlığını kazandı.
Serbestte İrfan Atan dördüncü, Haydar Zafer ile Cemal Sarıbacak beşinci, grekoromende Ahmet Şenol, Ali Özdemir ve
İsmet Atlı beşinci, Hasan Bozbey altıncı olarak Olimpiyat Onur Kütüğü’nde yer aldılar.
Hollanda Antilleri’ni Yalçın Çaka ve Muzaffer Tokaç’ın golleriyle 2-1 yenen Amatör Milli Futbol Takımımız,
Macaristan’a 7-1 yenildi ve Avusturya, Brezilya ve Danimarka ile birlikte Olimpiyat beşinciliğini elde etti. Erdoğan
Akın, Rıdvan Bolatlı, Mustafa Ertan, Basri Dirimlili, Ercüment Güder, Necdet Şentürk, Vasıf Çetiner, Tekin Bilge,
Yalçın Çaka, Muzaffer Tokaç, Macit Gürdal ve Kamil Altan’ın forma giydiği olimpiyat maçlarında Macaristan’a tek
golümüz Ercüment Güder’den geldi.
1948 Londra Olimpiyatı’nda bronz madalya kazanan atletimiz Ruhi Sarıalp, 1950 Avrupa Şampiyonası’nda üçüncü, 1951 ve
1952’de Ordulararası Dünya şampiyonu olduktan sonra hastalığını ileri sürerek 1952’de atletizmi bıraktığını
açıkladı.
1956’da Olimpiyat Üç Ülkede Yapıldı
1956 Olimpiyat tarihine, üç olimpiyatın birden düzenlendiği yıl olarak geçti. Avustralya’da ‘kış sporlarına uygun dağ
bulunmamasından‘ dolayı Kış Oyunları İtalya’nın Cortina d’Ampezzo Kış Sporları Merkezi’nde, ‘Avustralya’ya girecek
hayvanların altı ay karantinada tutulma zorunluluğundan dolayı’ da binicilik oyunları ya da başka bir deyişle ‘Atlı
Olimpiyat’ İsveç’in Stockholm kentinde gerçekleşti.
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ve kız kardeşi Prenses Margareth’in de izlediği yarışmalarda Türk binicileri
dramatik sahneler yaşadılar. Konkur Komple’de 19 ülkeden 57 binicinin mücadelesinde Yzb. Nail Gönenli ‘Temel’ adlı
atıyla 13., Yzb. Fethi Gürcan ‘Rih’ adlı atıyla 17. sırayı aldılar. İkinci günkü arazi yarışmalarında ‘Rih’ adlı
atının engele takılması üzerine düşen Yzb. Gürcan yaralanarak helikopterle hastaneye kaldırıldı. Bnb. Nail Gönenli
de atı ‘Temel’in son engellerden birine takılması üzerine, atının üzerinden birkaç metre ileriye fırlayarak
yuvarlandı. Ancak atına yeniden binerek yarışmayı 12. olarak tamamladı. Helikopterle hastaneye kaldırılan Yzb.
Gönenli’nin ayağının kırıldığından dolayı alçıya alındığı haberi üzerine İsveç Kralı Gustav ile İngiltere Kraliçesi
II. Elizabeth geçmiş olsun telgrafı gönderdiler.
İsveç Olimpiyat Komitesi ve İsveç Binicilik Federasyonu, 1956 Olimpiyat Oyunları Binicilik Yarışmaları’nın 50.
Yıldönümü nedeniyle 2006’da Stockholm Stadı’nda bir tören düzenledi. Törene, hayatta kalan dört eski sporcu davet
edildi. 84 yaşındaki Kemal Özçelik, yıllar önce yarıştığı İsveçli, Kanadalı ve Avusturyalı rakipleriyle bu kez İsveç
Kraliyet Süvari Alayı eşliğinde aynı atlı arabada şeref turu attı. 18 bin kişilik stadı dolduran izleyiciler,
ülkelerinin bayrağını taşıyan eski binicileri uzun süre ayakta alkışladı.
“50 yıl sonra hatırlanmak gurur verici. 18 bin kişinin önünde bayrağımızla tur atarken çok heyecanlandım” diyen milli
binici Kemal Özçelik, Türk biniciliğinin yaşayan efsanesi kabul ediliyor.
1956 Melbourne’de Yalnızca Güreşçilerimiz Vardı
Serbest stilde 57 kiloda Mustafa Dağıstanlı, +87’de Hamit Kaplan altın, 73 kiloda İbrahim Zengin Gümüş, 52’de Hüseyin
Akbaş bronz madalyanın sahibi oldular. Grekoromende, 73 kiloda Mithat Bayrak Altın, 67’de Rıza Doğan gümüş ve 52
kiloda Dursun Ali Erbaş (Eğribaş) bronz madalya elde ettiler.
1954 Dünya serbest, 1955 Akdeniz Oyunları grekoromen şampiyonu olarak Melbourne’e gelen Mustafa Dağıstanlı, Japon
Minoru Iizuka’yı 3-0 sayıyla, ABD’li Allen’i 5 dakika 30 saniyede tuşla, Alman Alfred Kaemmerer’i 3-0 sayıyla,
İranlı Muhammet Mehdi Yakubi’yi 2-1 sayıyla, Sovyet Mikhail Şakhov’u 3-0 sayıyla yenerek Olimpiyat şampiyonu oldu.
1957 ve 1959 Dünya şampiyonluklarından sonra 1960 Roma’da ikinci Olimpiyat altınını ve Balkan şampiyonluğunu alacak
olan Dağıstanlı, Türk güreş tarihinde üst üste üç Dünya ve iki Olimpiyat şampiyonluğu kazanan ilk ve tek sporcu
ünvanını kazandı.
Dağıstanlı gibi ünvanlarına kolay kolay erişilmeyecek, adı Türk güreşiyle özdeşleşmiş bir başka güreşçimiz Hamit
Kaplan da Melbourne’de Olimpiyat şampiyonluğuna erişirken, ABD’li William Kerslake’i 2-1 sayıyla, Hintli Ram’ı
14:45’te, İranlı Nuri’yi 11:30’da tuşla yendi. Bye çekti. Bulgar Hüseyin Mehmedov’u ve Finli T. Ilmari
Kangasniemi’yi de 3-0 sayıyla yenerek tüm güreşlerini kazandı. 10 yıllık bir süreçte, Türk güreşindeki ağır siklet
sıkıntısı nedeniyle hem serbest hem grekoromen yapmak zorunda kaldı. Roma 1960’ta serbestte gümüş, Tokyo 1964’te
serbestte yenilmeden bronz madalya alarak Türk güreş tarihinde üç Olimpiyat madalyalı tek sporcu oldu. 1975 yılında
geçirdiği trafik kazası sonucu aramızdan ayrılan Kaplan’ın Olimpiyatlar dışındaki gurur tablosu şöyle: Dünya
Şampiyonaları: 1955 (Gr.)üçüncü, 1957 (Srb.)birinci, 1958 (Gr.)üçüncü, 1959 (Srb.) ikinci, 1961 (Srb.) ikinci, 1961
(Gr.) ikinci,
1963 (Srb.) üçüncü, 1963 (Gr.) üçüncü. Akdeniz Oyunları: 1955 (Gr.) birinci, 1959 (Srb.) birinci. Balkan
Şampiyonaları: 1959 (Srb.) birinci.
Grekoromendeki tek altın madalyamızı Kazım Ayvaz’ın kilo sorunu nedeniyle takıma giren Mithat Bayrak kazandı. 73 kilo
güreşçimiz, Macar Szilvasi’yi 2-1 sayıyla, Bulgar Petkov’u 8:15’te tuşla, ABD’li Holt’u 3-0,İsveçli Berlin’i 3-0
sayıyla yendi. Bye çekti. Sovyet Maneev’i de 3-0 sayıyla yenerek sikletinin Olimpiyat şampiyonu oldu. Avustralya’da
serbestte Bayram Şit ile İsmet Atlı dördüncü oldular. 87 kiloda Adil Atan serbestte altıncı, grekoromende sekizinci
olarak her iki stilde de dereceye girerken, serbestin altın madalyalı güreşçisi Hamit Kaplan ile Müzahir Sille
grekoromende dördüncülüğü elde ettiler.
Mithat Bayrak:
Grekoda İlk Çifte Olimpiyat Şampiyonumuz
Güreşçilerimiz serbest stilde Londra 1948 Oyunları’nda kırdıkları altın madalyaların yüzde 50’sini alma rekorunu Roma
1960 Olimpiyat Oyunları’nda yineleyerek dört altın, iki gümüş kazandılar. Atletizm, binicilik, güreş, futbol, yelken
ve yüzme dallarında mücadele ettiğimiz oyunlarda Ahmet Bilek (52 kg), Mustafa Dağıstanlı (63 kg), Hasan Güngör (79
kg), İsmet Atlı (87 kg) altın, İsmail Ogan (73 kg), Hamit Kaplan (+87 kg) gümüş madalya elde ettiler.
Roma 1960 grekoromencilerimizin en başarılı oldukları olimpiyattı. Müzahir Sille (62 kg), Mithat Bayrak (73 kg) ve
Tevfik Kış (87 kg)’la grekoromendeilk ve son kez üç şampiyon birden çıkardık Roma’da. Mithat Bayrak grekoromende
çifte Olimpiyat şampiyonu ünvanlı ilk gürşçimiz oldu.
Melbourne’de şampiyon olduktan sonra sadece 1959 Akdeniz Oyunları’nda ikinci olup Avrupa ve Dünya şampiyonalarında
dereceye giremeyen Mithat Bayrak sıklet boş kalmasın diye takıma alındı. Hüseyin Erkmen’in öğrencisi Bayrak,
Yugoslav Horvat’ı 3-1 sayıyla yendi. Sovyet Gamarnilk ile 2-2 berabere kaldı. Final turunda, Alman Guenter
Maritschnizg’i 1:47’de tuşla, Fransız Rene Schiermayer’i 3-1 sayıyla yenerek şampiyon oldu. Mithat Bayrak’ın
grekoromende çifte Olimpiyat şampiyonluğu onuruna 40 yıl aradan sonra Sydney 2000’de Hamza Yerlikaya erişebildi.
Serbestte Mustafa Dağıstanlı da, Mithat Bayrak gibi 1956’dan sonra Roma’da ikinci altın madalyasını kazandı. 62
kiloda mindere çıkan Dağıstanlı, Finli E. E. Antero Penttila’yı 3-1 sayıyla, Avusturyalı Marte’yi 2:38’de, Macar
Kellerman’ı 4:46’da tuşla, Belçikalı Joseph Mewis’i 3-1 sayıyla, Pakistanlı Muhammet Akhtar’ı 9:40’da tuşla yendi.
Japon Tamiji Sato ile 2-2 berabere kalarak şampiyonluğa ulaştı. Türk güreş tarihinde çifte Olimpiyat şampiyonu
ünvanlı üç kişiden ikincisi oldu.
Apandist ameliyatı için yattığı masadan ameliyat olmadan kaldırılarak mindere çıkarılan Müzahir Sille (62 kg) Alman
Gottlieb Neumair’i, Polonyalı Kazimiers Macioch’u 3-1 sayıyla, İsveçli Gustav Freij’i 1:10’da, Birleşik Arap
Cumhuriyeti’nden Mansur’u 1:55’te tuşla yendikten sonra puanlama gereği Rumen Mihai Schutz’a 3-1 sayıyla yenildi.
Final turunda dünya şampiyonaları finalinde iki kez kaybettiği Macar Imre Polyak’ı sayıyla yenerek şampiyon oldu.
1955 ve 1958’deki dünya ikinciliklerinin yanına Olimpiyat altın madalyasını ekledi. Sille, Roma’daki şampiyonluğun
anısını şöyle anlatıyor:
“Roma cayır cayır yanıyor. Sporcular dışarıya koydukları minderde antreman yapıyorlar. Mindere avucumuzu koyamıyoruz;
çünkü çok sıcak. Adil Güngör’le antreman yaparken sancılandım. Beni hemen ambulansla hastaneye götürdüler. Konan
teşhis: ‘müzmin apandist’. Ameliyat olmam gerektiğini söylediler. Dört gün hastanede yattım. Kafile idarecilerimiz,
beşinci gün hastaneye geldiler. ‘Ya mindere çıkarsın, ya da seni ilk uçakla Türkiye’ye göndeririz’ dediler. Orada
önüme bir liste uzattılar, kendi arzumla hastaneden çıktığıma dair imzamı aldılar. Olimpiyat köyüne bir ciple
gittik. Tartıya çıktım 66 kiloyum. Bir gün sonra maçlar başlayacak, dört kilo düşmem gerekiyor. Saatlerce saunada
kaldım. Dört kiloya yakın düştüm, koşarak odama gittim. Orada beni ilk karşılayan rahmetli Celal Atik hocamdı.
Ertesi gün tartı 08:00-09:00 arası idi. Yarım kilo daha fazlam vardı. Kapalı olan saunayı açtırdık. Eşofmanlarımla
saunaya girdim ve kilomu düştüm. Ancak bizim kantar fazla
tarttığı için diğer bir kantarda tartıldık. Finalde güreştiğim Macar Imre Polyak’ı güreş hayatında çırpan yegane
güreşçi ben oldum. Güreşi 4-1 galip bitirdim ve Olimpiyat şampiyonu oldum. Minderden indim, eşofmanlarım takım
arkadaşım Sadrettin Özden’in kucağında beraber duşa giderken ağlayarak sordum: ‘Ben şampiyon mu oldum?’, Sadrettin
Özden de ağlayarak cevap verdi: ’Evet Müzahir, şampiyon oldun’. Türkiye’ye dönüyoruz, madalya kutum kucağımda.
Havaalanına indik; arabada annem, babam ve şoför olan dayımın oğlu var. Öne oturdum ve arkaya dönerek madalya kutumu
babama verdim. İki kez dünya ikincisi olduğumda bozularak bana ‘aile şerefimizi kurtar’ diyen babama, ‘Al baba, aile
şerefimizi kurtardım’ dedim.”
Roma’da grekoromendeki üçüncü altın madalyamız Tevfik Kış’tan geldi. 1959 Akdeniz Oyunları’nda şampiyon olarak 24
yaşında Olimpiyat kadrosuna giren Kış, İsviçreli Kurt Rusterholz’u 3-1 sayıyla yendi. Bulgar Kralyu Binbalov’la 2-2
berabere kaldı. Polonyalı Smoliski ve Finli Antero Vanhanen’i sayıyla yenen Kış’ın finaldeki rakibi 1953, 1955, 1958
Dünya ve 1956 Melbourne’ün Olimpiyat Şampiyonu Sovyet Givi Kartosiya’ydı. Kilosunun favorisiyle başabaş geçen
güreşte iki sporcu da puan alamamışlardı. Tevfik Kış’ın köşesinde Yaşar Doğu oturuyordu. İki kez bele girerek
bastıran Kış minderden 3-1 sayıyla galip ayrılmış, güreşseverler uzun yıllar unutulmayacak bir karşılaşma
izlemişlerdi. Kış 1962 ve 1963’te Dünya, 1966’da Avrupa Şampiyonu olacak ve özellikle grekoromen güreşimizin
unutulmazları arasına girecekti.
Roma oyunlarında serbestte Hayrullah Şahin (67), sekizinciliği, grekoromende Kazım Ayvaz dördüncülüğü, Adil Güngör ve
Yaşar Yılmaz beşinciliği kazandılar. 800 metrede Ekrem Koçak çeyrek final serisinde yedinciliği aldı.
Yelkende Ersin Demir finn sınıfında 35 sporcu arasında 27. olabildi.
Tokyo 1964
Tokyo’ya favori olarak giden Serbest Güreş Milli Takımımız ancak bir şampiyon çıkarabildi. Atletizm, güreş, halter ve
yelken dallarında katıldığımız oyunlarda serbestte İsmail Ogan altın, Hüseyin Akbaş, Hasan Güngör, Ahmet Ayık gümüş,
Hamit Kaplan bronz madalya aldılar.
Tokyo’da yenilgi almadan kurallar gereği üçüncü olan Hamit Kaplan, milli formayı en çok giyen güreşçiler arasında yer
aldı (175).
Dünya serbest şampiyonalarında 1957’de gümüş, 1959 ve 1963’de bronz madalya alan İsmail Ogan, Roma 1960’ta Olimpiyat
şampiyonluğunu kıl payı kaybetmişti. Finalde bir anlık dalgınlığı sonucu ABD’li D. Morton Blubaugh’a sayı ile
yenilen Ogan, 1964 yılında Balkan şampiyonluğunu kazandıktan sonra geldiği Tokyo’da ilk turda ABD’li rakibi ile
rövanş yapma olanağı buldu. 78 kilo serbestçimiz bu kez ABD’li Blubaugh’u affetmedi ve 4:11’de rakibinin sırtını
mindere yapıştırdı. 1933 Antalya Aksu doğumlu olan Ogan, daha sonra Hintli Sing’i, Arjantinli Grafigna’yı sayıyla,
Moğol Jigjidym’i diskalifiye ile yendi. Final turunda Sovyet Guliko Sagaradze ve İranlı M. Ali Sanatkaran’la
berabere kalarak şampiyon oldu.
97 kiloda serbestte Ahmet Ayık da yenilgi almadan gümüş madalyanın sahibi oldu. Bulgar Sait Mustafov’u sayıyla,
Avusturyalı Williams’ı 7:51’de tuşla yendikten sonra ezeli rakibi Sovyet Aleksandr Medved ile karşı karşıya geldi.
Maçta sürekli oyun arayan, atak olan Ayık’tı.
Nitekim maçı da 2-1 galip bitirdi. Ayık’ın kolu havaya kalktığında salondaki Ruslar adeta buz kesilmişti. Ruslar
gerekli parayı yatırarak sonuca itiraz ettiler. Güreşçimiz duştayken maçın berabere olduğu ilan edildi. 90-91 kilo
geldiği halde 97’de mindere çıkan, son maçında İranlıların ünlü güreşçisi Gulam Rıza Tahti’yi sayı ile 3-0 yenen
Ayık, kurallar gereği gümüş madalya ile yetinmek zorunda kaldı.
Tokyo’da 52 kiloda Cemal Yanılmaz, 73 kiloda Mahmut Atalay dördüncülüğü elde ettiler.
Grekoromencilerimiz yalnızca Kazım Ayvaz’la bir altın madalya kazanırken 52 kiloda Burhan Bozkurt, 57 kiloda Ünver
Beşergil ve 87 kiloda Yavuz Selekman sekizinci oldular.
1958 ve 1962 dünya, 1959 serbest ve grekoromen Balkan şampiyonumuz Kazım Ayvaz, Tokyo’da aldığı altın madalya ile 28
yıl boyunca grekoromendeki son Olimpiyat şampiyonumuz olarak anıldı. Güreşçimiz 70 kiloda Birleşik Arap
Cumhuriyeti’nden İbrahim’i ve Sovyet David Gvantseladze’yi sayıyla yendikten sonra tur atladı, Bulgar Ivan Ivanov’u
sayıyla yendi. Rumen Valeriu Bularca ile berabere kaldı. Japon Fujita Tokuaki’yi de yenerek sıkletinde Olimpiyat
şampiyonu oldu.
Halterde Sadık Pekünlü, toplamda 435 kg’lik derecesiyle 18 sporcu arasında 11. sırayı aldı.
20 Yılın Şampiyonları: Ayık ve Atalay
Atıcılık, atletizm, boks ve güreş dallarında katıldığımız Mexico City 1968 Olimpiyat Oyunları’nın Türk spor tarihinde
ayrı bir yeri vardır. Çünkü serbest güreşte şeref kürsüsünün en üst basamağına çıkan Mahmut Atalay ve Ahmet Ayık, 20
yıl boyunca son Olimpiyat şampiyonları ünvanını taşıyacaklardır.
1964 Tokyo’da altın madalyayı masa başında kaybeden Ahmet Ayık, Mexico City’de bu kez boynuna taktırdı. 97 kilo
güreşçimiz, ilk turda Bulgar Sait Mustafov’u sayıyla yendikten sonra tur atladı. Amerikalı Jess Lewis ile 3-3
berabere kaldı. Polonyalı Ryszard Dlugosz’u sayıyla, Moğol Bayanunk Khorloo’yu 1 dakika 2 saniyede tuşla yendi, tur
atladı. Macar Jozsef Csatari’yi 10 dakika 12 saniye tuşla yendi. Finalde karşılaştığı Sovyet Şota Lomidze karşısında
1-0 öndeyken kolundan sakatlandı. Buna rağmen verdiği bir ihtar puanıyla maçı berabere bitirdi ve sıkletinde
Olimpiyat şampiyonu oldu.
1965, 1967 Dünya, 1967, 1970 Avrupa, 1964 Balkan şampiyonlukları bulunan, daha sonra Dünya Güreş Federasyonları
Birliği (FILA) yönetim kurulu üyeliğine seçilen üçüncü Türk olan (Vehbi Emre ve Kemal Oktay’dan sonra) Ahmet Ayık,
Meksika’da şampiyonluğuyla ilgili anılarını şöyle anlatıyor:
“Meksika’nın rakımı yüksek olduğu için Milli Takımımız Bursa Uludağ’da kampa alınmıştı. O aralar 92-93 kilo
gelmekteydim. Kampta Frank Medina adında kondisyoner ve beslenme uzmanı vardı. Frank, herkese özel yeleklerle el ve
ayaklara takılacak ekipmanlar getirtmişti. Bu ekipmanlarla doldurduğu kurşundan ağırlıklarla Bursa Stadı’nın
pistinde koşular yaptırıyordu. Kilomun üçte biri olan 31 kiloluk ağırlıklarla 31 tur atıyordum. Dağda da 100 metre
koşuları yaptırıyordu. Müsabakalara 20 gün kala Meksika’ya gittik. İlk günler rakımın yüksekliğinden dolayı nefes
almakta bile zorlanıyorduk. Uyku düzenlerimiz de bozulmuştu. Bulgar’ı yendikten sonra Amerikalı ile yaptığım güreşte
vücudum çalışmıyordu, neredeyse kıpırdayamıyordum. Bir ihtar puanı vermiştim. Süre kısalıyor, maç gidiyordu. Birden
minder kenarına gelip bağıran Mahmut Atalay’ın sesini duydum: “Ahmet Ayık yenildi diyeceklerine öldü desinler.”
Rahmetli Atalay’ın bu uyarısıyla kendimegeldim, var gücümle hamle yapıp bastırırak puan aldım ve karşılaşma berabere
bitti...”
Ahmet Ayık’ın şampiyonluğunda büyük katkısı bulunan Mahmut Atalay, Mexico City Oyunları’nda 78 kiloda Amerikalı
Stephen Combs’u sayıyla, İtalyan Osvaldo Ferrari’yi açık farkla, İranlı Ali Muhammet Momeni’yi sayıyla, Koreli Suh’u
8 dakika 37 saniyede tuşla yendi. Moğol Puren Dagvasuren ile berabere kalarak finale yükseldi. 1966 Dünya,1959, 1963
Akdeniz Oyunları, 1965 Balkan Şampiyonu, 1966, 1967 Avrupa, 1965 Dünya ikincisi olan Mahmut Atalay’ın dönerek çok
hızlı dalma, göğüs çaprazı, koltuk altı ve çipe gibi kendine özgü teknikleri vardı. 37 yaşında Olimpiyat şampiyonu
olma başarısını gösteren Atalay, 1968 yılında FILA tarafından “Dünyanın en teknik güreşçisi” ilan
edilmiştir.
1968 Mexico City’de Serbest 87’de Hüseyin Gürsoy beşinci, 63’te Vehbi Akdağ yedinci, grekoromende Metin Hızır Alakoç
beşinci, Kaya Özcan altıncı ve Metin Çıkmaz sekizinci oldular.
2.240 metre rakımlı Meksika mesafe koşucularını zorlarken, maratonda İsmail Akçay’ın dördüncülüğü Türk atletizminin
gururu oldu. Akçay, 2 saat 25 dakika 9 saniyelik derecesiyle 76 atlet arasında Olimpiyat Onur Kütüğü’ne adını
yazdırmayı başardı. Aynı yarışmada Hüseyin Akbaş da 25. sırayı aldı.
Boksta Seyfi Tatar ve Celal Snadal beşinci olma başarısını gösterdiler. 57 kiloda Tatar, İspanyol ve Koreli
rakiplerini yendi. 67 kiloda Sandal ise Ganalı ve Bulgar rakiplerini eledi, Demokratik Alman rakibine sayıyla
yenildi.
Münih 1972’de Vehbi Akdağ’la Gümüş
Atıcılık, atletizm, bisiklet,boks, eskrim, halter, güreş ve yüzme dallarında katıldığımız Münih 1972’de tek madalya
alabildik. 62 kilo serbestçimiz Vehbi Akdağ, Portekizli Goncalves’i, Hintli Satbalsingh’i, Finli Limatainen’i,
Kanadalı Patrick Bolger’i, Japon Kiyoşi Abe’yi, Bulgar Ivan Krastev’i yenip Sovyet Sagalav Abdulbegov’a yenilerek
sikletinde gümüş madalya aldı.
Serbestte Sefer Baygın dördüncü, Ali Şahin beşinci, Mehmet Güçlü sekizinci, grekoromende Seyit Hışırlı altıncı, Ali
Yağmur yedinci oldular.
Boksta Eraslan Doruk ile Nazif Kuran beşinciliği elde ettiler. 60 kilo boksörümüz Doruk, Venezuellalı ve Moğol
rakiplerini yendikten sonra Kolombiyalı’ya yenildi. 75 kiloda Doruk, Yunanlı ve Bahamalı rakiplerini nakavtla yendi,
Sovyet Lemeçev’e nakavtla yenildi.
Mexico City 1968’in dördüncüsü İsmail Akçay, 42.195 metrelik maratonun 22. kilometresinde ayağına kramp girmesi
üzerine yarışı bırakmak zorunda kaldı.
Madalyasız
Olimpiyatımız: Montreal 1976
Montreal 1976 Yaz Olimpiyat Oyunları’nda atıcılık, atletizm, bisiklet, boks, güreş, halter, judo ve tramplen atlama
dallarında ter döken sporcularımız madalya almayı başaramadılar.
Oyunlarda en iyi deremizi serbest güreş 82 kiloda dördüncü olan Mehmet Uzun elde etti. 1971 ve 1975 Akdeniz Oyunları
birincisi Uzun, Polonyalı Henryk Mazur’a 9-4 yenildikten sonra Senegalli Diop’u, Macar Istvan Kovacs’ı, Bulgar
İsmail Abilov’u yendi. Amerikalı J. Allen Peterson ‘a 13-5 yenilerek sikletinde dördüncü oldu. Serbest 48 kiloda
Kuddusi Özdemir, grekoromende Salih Bora (48 kg) ve Erol Mutlu (68 kg) yedinciliği elde ettiler.
70 atletin katıldığı maraton yarışmasında Hüseyin Aktaş 37., Veli Ballı 38. sırayı aldılar.
Atıcılıkta Akın Ersoy, tabancada 47 yarışmacı arasında 18., tüfekte Mehmet Dursun 78 yarışmacı arasında 47., trapta
Güneş Yunus 68 atıcı arasında 44. oldular.
Cezyir 1975 Akdeniz Oyunları’nda tramplen atlamada ülkemizi temsil ederek dokuzuncu olan Peri Suzan Özkum,
Montreal’deki tek bayan sporcumuzdu. Kaliforniya’da yaşayan, Türk baba ve Amerikalı anneden dünyaya gelen Özkum, 27
yarışmacı arasında 274.44 punala son sırayı aldı. Mustafa Günay ile evlenerek Günay soyadını alan Peri Suzan,
yaşamını Kaliforniya’da çocuk doktorluğu yaparak sürdürdü.
Moskova 1980 Oyunları finallerine Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgalini protesto eden ülkeler arasında yer alan
Türkiye katılmadı. Futbol ve basketbolda Olimpiyat eleme maçları oynayan Türkiye, oyunları boykot eden 33 ülkeden
bir oluken, grafik sanatçımız Mengü Ertel, Moskova Oyunları ile ilgili açılan Uluslararası Afiş Yarışması’nda
üçüncülük ödülü kazandı.
1984’te 36 Yıl Sonra Gelen
Madalya:
Sovyetler Birliği ve ‘Doğu Bloku’ ülkelerinin katılmadığı Los Angeles 1984 Oyunları’nda 36 yıllık aradan sonra minder
dışından madalya kazandık. Atıcılık, atletizm, boks, güreş, halter, judo, okçuluk, yelken ve yüzme dallarında ikisi
bayan 48 sporcumuz Los Angeles’tan üç bronz madalya çıkarabildi. Boksta Eyüp Can ve Turgut Aykaç’ın kazandıkları
madalyaların anlamı büyüktü. Çünkü Londra 1948’de üç adım atlamada Ruhi Sarıalp’in aldığı madalya sonrası ilk kez
güreş dışı bir spor dalında madalya elde ettik.
51 kilo boksörümüz Eyüp Can, Kanadalı Bill Dunlop’ı 5-0, Japon Seiki Segawa’yı ve Koreli Yong Mo-Huh’u 4-1 yendi,
yarı finalde sikletinin şampiyonu ABD’li Steve McCrory’ye 5-0 yenildi ve üçüncü oldu.
57 kiloda Turgut Aykaç, ilk turu maç yapmadan geçti. İkinci turda İspanyol Raul Trapero’yu 5- 0, Dominikli Abraham
Mieses’i üçüncü raunt 1:34 dakikada, Mısırlı Mohamed Hegazi’yi birinci rauntta 1:17 dakikada hakem kararıyla yendi,
Nijeryalı Peter Konyegwachie’ye 5-0 yenildi ve Olimpiyat üçüncüsü oldu.
60 kiloda Fahri Sümer ilk turu maç yapmadan geçtikten sonra Fildişi Kıyısı’ndan Fofana Bakary’yi, Zambiyalı Jaineck
Chinyanta’yı 5-0 yendi, çeyrek finalde Kamerunlu Martin N’dongo’ya 4-1 yenildi ve sikletinde beşinci oldu.
Güreşteki tek madalyamızı serbest +100 kiloda Ayhan Taşkın kazandı. Taşkın, Yunanlı Panayotis Pikilidis’i 13-6 yendi.
Sikletinin şampiyonu Amerikalı Bruce Baumgartner’e 2 dakika 9 saniyede tuşla yenildi. Rumen Vasile Andrei’yi 1
dakika 21 saniyede tuşla yendi. Üçüncülük maçında Mısırlı Hasan El Haddad’ı 1 dakika 44 saniyede tuşla yenerek
sıkletinde üçüncü oldu.
Serbest güreşte 100 kiloda Hayri Sezgin dördüncü, 52’de Aslan Seyhanlı beşinci, 68’de Fevzi Şeker ile 90’da İsmail
Temiz altıncı, 62’de Selman Kaygusuz yedinci, 57’de İbrahim Akgün sekizinci, grekoromende de 48’de Salih Bora
dördüncü, 52’de Erol Kemah, 57’de Mehmet Serhat Karadağ yedinci, 68’de Sümer Koçak sekizinci, halterde 52 kiloda
Levent Erdoğan sekizinci olarak Olimpiyat Onur Kütüğü’ne adlarını yazdırdılar.
Seul’de Naim Süleymanoğlu’nun Time’a Kapak Oluşu
Seul 1988 Yaz Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye, güreş dışında ilk Olimpiyat şampiyonu ve ilk Olimpiyat rekortmenini
çıkardı. Bulgaristan’daki baskılardan kurtulmak ve Türkiye adına yarışmalara katılmak için 1986’da Melbourne’de
düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası’nda Türkiye Büyükelçiliği’ne sığınarak Türkiye’ye iltica eden Naim Süleymanoğlu,
“Türkiye’nin Bulgaristan’a 1 milyon dolar ödemesi” üzerine Seul’de Türkiye adına yarışmalara katıldı.
Süleymanoğlu, 60 kg koparmada sırasıyla 145 kg,150.5 kg, 152.5 kg, silkmede 175 kg, 188.5 kg, 190 kg, toplamda da 320
kg, 339 kg, 342.5 kg kaldırarak dokuz Dünya, altı Olimpiyat rekoru kırıp “Cep Herkülü” ünvanını aldı. Vücut
ağırlığının üç katından 10 kg fazlasını kaldırarak tüm dünyanın dikkatini çeken Süleymanoğlu’nun, yarışmalar sonrası
düzenlenen basın toplantısının öyküsünü o günün medya temsilcisi olan ve sonradanTMOK Başkanlığı yapan Togay Bayatlı
şöyle anlatıyor:
“Dünyanın önde gelen televizyon kuruluşları ve Coca-Cola’dan Naim’le görüşme talepleri gelmeye başladı.
Televizyonlarla görüştük. Coca-Cola’nın davetine, ‘Time dergisinde Naim’in röportajını yayınlatırsanız kabul ederiz’
diye şart koyduk. Onlar da kabul ettiler. Bunu Naim’in ailesiyle görüşebilmesini sağlayabilmek için istemiştim.
Çünkü Naim yıllardır ailesiyle görüşemiyor, bunun ezikliği ve üzüntüsünü yaşıyordu. Sonuçta Time dergisi
muhabirleriyle görüştük ve röportajın yayınlanacağına dair söz verdiler. Daha sonra medya merkezinde basın
toplantısı düzenlemek istedim. Birçok kişi benimle iddiaya girdi, ’20-25 kişiden fazla kimse gelmez’ dediler. Dünya
Spor Yazarları Birliği Asbaşkanı sıfatıyla bütün ajansların medya merkezindeki ofislerini gezdim, kendilerinden
basın toplantısına katılmalarını rica ettim.
Sonuçta basın toplantısında salon tıklım tıklım doldu, 200’den fazla gazeteci, foto muhabiri gelmişti. Naim,
konuşmasında gözünden yaşlar akarak dört yıldır annesini, babasını, kardeşlerini görmediğini, bundan büyük üzüntü
duyduğunu, bu konuda kendisine yardımcı olunması gerektiğini söylerken konuşmalarını İngilizceye ben çeviriyordum.
İster istemez benim de gözlerimden yaş gelmeye başlamıştı. Sadece ben değil, önümde oturan çeşitli ulusların medya
temsilcileri de ağlıyorlardı. İnanılmaz bir şeydi… İnsanların merhamet hissini yükselten, aynı zamanda
Bulgaristan’daki zulmü kınayan tepkiler hemen hemen dünyanın bütün yayın organlarında yer aldı. Naim, ‘Everybody
Wins’ (Herkes kazandı) başlığıyla Time dergisine kapak oldu. Bu hepimiz için, Olimpiyatlarda elde edilmiş en büyük
ödüldür. Onun Dünya Halter Federasyonu Yönetim Kurulu’na girmesi için de yaptığımız çalışmalar ve onun bırakın
yönetim kurulu üyeliğini, asbaşkanlığı elde etmesi, unutamayacağım anılarım arasına girmiştir.”
21 yaşında ilk Olimpiyat şampiyonluğuna ulaşan Süleymanoğlu, Time dergisine Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Şükrü
Saraçoğlu, Adnan Menderes’ten sonra kapak olmayı başaran beşinci Türk olacak, 1992 ve 1996 Olimpiyat oyunlarında iki
altın madalya daha kazanacaktı.
Atıcılık, atletizm, boks, güreş, halter, judo, okçuluk, tekvando, yelken ve yüzme dallarında 50 sporcuyla
katıldığımız Seul’de Süleymanoğlu’nun dışında kürsüye çıkan tek sporcumuz 82 kilo serbestte Necmi Gençalp oldu.
Macar Laszlo Dvorak’ı 1 dakika 44 saniyede tuşladıktan sonra sovyet Aleksandr Tambuzev’i 5-4, Federal Alman Reiner
Trik’i 8-0 yendi. Dördüncü turda D. Alman Hans Gstottner’e 8-6 yenildi. Finli Ilomaeki’yi 2-1 yendikten sonra
altıncı turu maç yapmadan geçti. Amerikalı Mark Schultz’u 14-0 yendiği maçın ilk devresinde sakatlandı. Sağ
dirseğinin altındaki liflerin kopmasına rağmen güreşe devam etti ve minderden rakibine puan vermeden galip ayrıldı.
Sakat çıktığı final maçında Koreli Myung-Woo Han’a 4-0 yenildi ve Olimpiyat ikincisi oldu.
Yine serbestte 57 kiloda Ahmet Ak dördüncü, 52 kiloda Aslan Seyhanlı beşinci, 48 kiloda İlyas Şükrüoğlu altıncı
sıraları aldılar. Halterde de 67.5 kiloda Ergün Batmaz beşinci, 82.5 kiloda Ali Eroğlu sekizinci olarak Olimpiyat
Onur Kütüğü’ne adlarını yazdırdılar.
1992 Barcelona’da
İlk Madalya
1992 Barcelona’da koparmada 142.5, silkmede 177.5, toplam 320 kg ile en yakın rakibi Bulgar Nikolay Peşalov’a 15 kilo
fark atan haltercimiz Naim Süleymanoğlu ikinci Olimpiyat şampiyonluğuna ulaştı. Grekoromende Mehmet Akif Pirim, 62
kiloda aldığı altın madalya ile 1968 Mexico City’den beri Olimpiyatlarda şampiyon çıkaramayan Türk güreşinin 24,
grekoromen güreşin 28 yıllık özlemine son verdi. Judoda Hülya Şenyurt, Olimpiyatlarda madalya alan ilk bayan
sporcumuz oldu.
Bir yıl önce Varna’da 1991 Dünya şampiyonluğunu finalde 2-1’lik yenilgiyle Rus Sergey Martinov’a kaptıran Mehmet Akif
Pirim, Barcelona’da sırasıyla Kübalı Juan Luis D. Maren’i 8- 0, İsveçli Usama Aziz’i 5-0, Bulgar Stanislav
Grigorov’u 2-1, Macar Jenoe Bodi’yi 5-1 yendi.
Finalde rakibi Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan Rus Sergey Martinov’du. Ayakta bele girerek ardından künde atmasıyla
ünlü güreşçimiz, Rus rakibini çok üstün bir güreşten sonra 13-2 yenerek Olimpiyat şampiyonu oldu.
1992 yılında yapılan Avrupa Şampiyonası’nda Olimpiyat barajını geçememesine rağmen dönemin Güreş Federasyonu Başkanı
Sadettin Tantan ve Fıla Asbaşkanı Kemal Oktay’ın girişimleriyle tanınan kontenjandan Barcelona’da mindere çıkan 90
kilo grekoromencimiz Hakkı Başar, ilk maçında Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan Georgi Koguaşvili’yi 2-1 yendi.
Macar Tibor Komaromi ile berabere kalmasına rağmen tur atladı. Bulgar İvaylo Yordanov’u 2- 1’le geçerken İtalyan
Salvatore Campanella’yı tuşla, Amerikalı Mike Foy’u 4-3 yenerek finale yükseldi. Alman Maik Bullmann’a
deneyimsizliğinden kaybederek Olimpiyat ikincisi oldu.
90 kilo serbestte Kenan Şimşek, Macar Gabor Toth’u 6-0, Porto Rikolu Daniel Sanchez’i 4-0, Polonyalı M. Robert
Garmulewicz’i 4-1, İranlı Ayup Nosrat Bani’yi 4-0 yendikten sonra Moğol Puntsagin Suhbat’a 3-2 yenilerek gümüüş
madalya kazandı.
100 kilo serbestte Ali Kayalı, BDT’den kilosunun şampiyonu Leri Şabelov’a 2-0 yenildikten sonra Bulgar Miroslav
Botev’i 5-1, Macar Sandor Kiss’i 5-0, Polonyalı Andrzej Radomski’yi 5-3 yendi ve sikletinde Olimpiyat üçüncüsü
oldu.
Judo 48 kiloda Hülya Şenyurt, ilk iki turu maç yapmadan geçti. Üçüncü turda Fransız Nowak’a IPO ile yenildikten sonra
Arjantinli Mariani’yi yar ile, İtalyan Tortora’yı fus ile, Venezuellalı Villapol’ü ipponla yendi ve sikletinde
Olimpiyat üçüncüsü olarak şeref kürsüsüne çıkan ilk bayan sporcumuz oldu.
Serbest güreşte Remzi Musaoğlu (57 kg), Mahmut Demir (130 kg) dördüncü, Ahmet Orel (52 kg), Fatih Özbaş (68 kg)
beşinci, Erdinç Aslan (100 kg) yedinci ve Natalya Nasaridze Çakır, Zehra Öktem ve Elif Ekşi’den oluşan Okçuluk Bayan
Milli Takımımız yedinci sırayı aldı.
Atlanta 1996’da 4
Altın
Modern Olimpiyatların 100. kuruluş yıldönümü olan 1996’da Atlanta’da düzenlenen oyunlarda Türkiye 4 altın, 1 gümüş, 1
bronz madalya kazandı. Atıcılık, atletizm, boks, güreş, halter, judo, okçuluk, yelken ve yüzmede 54 sporcumuzun
mücadelesinde, Naim Süleymanoğlu üçüncü Olimpiyat madalyasını boynuna takarken, yine halterde Halil Mutlu, güreşte
Hamza Yerlikaya ile Mahmut Demir kariyerlerine Olimpiyat şampiyonluğu eklediler. Oyunlar sırasında, Olimpiyat
Parkı’nda patlayan bomba iki kişinin ölmesine, 110 kişinin yaralanmasına neden oldu. Yaşamını kaybedenlerden birinin
TRT kameramanı Melih Uzunyol olması derin üzüntü yarattı.
17 yaşında büyükler Dünya Şampiyonu olarak bir ilki gerçekleştirip ‘Yüzyılın Güreşçisi’ unvanını kazanan Hamza
Yerlikaya, Atlanta’da ilk turu maç yapmadan geçtikten sonra Kazak Daulet Turlikhanov’u 7-0, Beyaz Rus Valeri
Stilen’i 5-0, İsveçli Martin Lidberg’i 1-0, finalde Alman Thomas Zander’i 3-0 yenerek şampiyon oldu. 1987 yılında
çıktığı dünya minderlerinde 2 Olimpiyat, 7 Dünya, 10 Avrupa, 3 Dünya Kupası şampiyonluğu elde eden Yerlikaya,
Atlanta’da altın madalya kazanırken, rakiplerine tek puan bile vermemesiyle dikkatleri üzerinde topladı.
Dünya, Avrupa, Akdeniz Oyunları ve Balkan Şampiyonu sıfatlarıyla Atlanta’da mindere çıkan, dünya güreş literatürüne
adını “Türk Tankı” diye yazdıran 130 kilo serbest güreşçimiz Mahmut Demir, 1992 Barselona’da kaçırdığı
Olimpiyat şampiyonluğunu bu kez kimseye kaptırmadı. Ukraynalı Murabi Valiyev’i 1-1 biten maçta hakem kararıyla
yendi, ikinci turu maç yapmadan geçti. Macar Zsolt Gombos’u 4-0 öndeyken hakem kararıyla, Rus Andrej Şumilin’i 1-0
biten maçta hakem kararıyla yenerek finale yükseldi. Finalde karşılaşacağı Beyaz Rus, Olimpiyat, Dünya, Avrupa,
Akdeniz Oyunları ve Balkan Şampiyonu güreşçimiz Ahmet Ayık’ın ezeli rakibi Aleksandr Medved’in oğlu Aleksey
Medvedev’di. Rakibini üç kez bastırarak üç puan alan Demir, maçın beşinci dakikasında 3-0 öndeyken hakem kararıyla
rakibini yenmeyi başardı. 1984 yılında güreşe başlayan Ulaştırma ve TEDAŞ Spor Kulüpleri’nde güreş yapan Mahmut
Demir, 28 yıl aradan sonra Türkiye’ye serbest güreşte Olimpiyat altın madalyası kazandırırken, minderi öperek güreşi
bıraktığını açıkladı.
Halterde Naim Süleymanoğlu, koparmada 147.5, silkmede 187.5 toplamda 335 kiloluk dereceleriyle rekor kırarak 64
kiloda Olimpiyat şampiyonu oldu ve üst üste üç Olimpiyatta altın madalya kazanan ilk halterci olarak adını Olimpiyat
tarihine yazdırdı.
54 kiloda Halil Mutlu, koparmada 132.5, silkmede 155, toplam 287.5 kilo ile üç rekor kırarak ilk Olimpiyat
şampiyonluğunu kazandı.
Atlanta’da ilk kez bir Türk boksörü final maçı yaptı. 75 kilo boksörümüz Malik Beyleroğlu, Macar Zsolt Erdei’yi 9-8,
çeyrek finalde Polonyalı Tomasz Borowski’yi 16-12, yarı finalde Cezayirli Mohamed Bahari’yi (11-11) hakem kararıyla
yenerek finale kaldı. Finalde Kübalı Ariel Hernandez’e 11-3 yenilerek Olimpiyat ikincisi oldu. Taha Kıvanç, 5
Ağustos 1996 tarihli Zaman gazetesinde Atlanta Olimpiyat Oyunları’nı konu aldığı yazısında şöyle diyordu:
“Olimpiyat ruhu deyince akla bizim sporcularımızın da örneklerini verdikleri ‘şık’ davranışlar gelmeli. Malik
Beyleroğlu, final karşılaşmasında, ayağı hakeme takılarak yere düşen Kübalı rakibine hemen elini uzatıp kaldırdı.
Herhalde gördünüz, Mahmut Demir de bütün rakiplerini karşılaşma sonrası kucaklamayı ihmal etmedi. Oysa, bazıları
spor için ringe çıkan insanların birbirinin gözlerini oymakla görevli olduklarını sanıyor. Sporcu karşısındakine
yumruk indirirken bile kim olduğunu unutmamalı; sporcu o, gladyatör değil…”
Barcelona 1992’de altın madalya kazanan grekoromencimiz Mehmet Akif Pirim, Atlanta’da da bronz madalya lamayı
başardı. Bulgar İvan Ivanov’a 1-1 biten maçı hakem kararıyla kaybeden Pirim, Venezuellalo Winston Santos Fuentes’i
5-0, Çin Halk Cumhuriyeti’nden Guhong Hu’yu 3-1, İranlı Ahad Pazaj’ı 4-0, Ermeni Mkhitar Manukyan’ı 9-4, Gürcü Koba
Guliaşvili’yi 9-0 yenerek Olimpiyat üçüncülüğünü kazandı.
Bayan okçumuz Natalya Nasaridze Çakır, ilk tur yarışmalarında 180 atışta 168 puanla Olimpiyat rekoruna imzasını attı.
1991 yılının sonunda Federasyon Başkanı Prof. Dr. Uğur
Erdener’in önerisi üzerine Gürcistan’dan Türkiye’ye gelen Natalya, final yarışmalarında büyük bir talihsizlik yaşadı
ve dereceye giremedi. Natalya Nasaridze Çakır, Elif Altınkaynak ve Elif Ekşi’den oluşan Bayan Milli Takımımız Güney
Afrika’yı 240-228, Kazakistan’ı 247-226 yendi, Almanya’ya 239-237, Polonya’ya 244-239 yenilerek Olimpiyat dördüncüsü
oldu.
Güreşte Harun Doğan (57 kg) ve Sebahattin Öztürk (82 kg), halterde Sunay Bulut (91 kg), okçulukta Elif Altınkaynak
dördüncü olurken, güreşte Hakkı Başar (90 kg), judoda İlknur Kobaş (61 kg) beşinci, güreşte Metin Topaktaş (62 kg)
altıncı, halterde Mücahit Yağcı (64 kg), Dursun Sevinç (83 kg) ve judoda Iraklı Uznadze (75 kg) yedinci oldular.
Sydney 2000’de Judoda İlk Olimpiyat Şampiyonluğu
Sydney 2000 Olimpiyat Oyunları’nda, grekoromen güreşte 85 kiloda Hamza Yerlikaya, halterde 56 kiloda Halil Mutlu,
judoda 66 kiloda Hüseyin Özkan altın madalya kazandılar. Serbest güreşte 76 kiloda Adem Bereket ve tekvandoda 57
kiloda Hamide Bıçkın Tosun bronz madalya aldılar.
Atıcılık, atletizm, boks, güreş, halter, judo, okçuluk, tekvando, yelken ve yüzme dallarında 59 sporcuyla oyunlara
katılan Türkiye, toplam beş madalya ile madalya sıralamasında 26. oldu.
Haltercimiz Halil Mutlu (62 kg), koparmada 137.5 kilo, silkmede 167.5 kilo, toplamda 305 kilo ile üç Dünya, üç
Olimpiyat rekoru kırarak ikinci Olimpiyat altın madalyasını kazandı. Mutlu, Sydney’de koparmada 130 kiloyu, ilk
hakkında rahatlıkla kaldırdı. En yakın rakibi Bulgar Ivanov, üçüncü gelişinde bu kiloyu kaldırabilmişti. Sonra
kendisiyle yarışmaya başladı Halil Mutlu. 135 kg ile Olimpiyat rekorunu yineledi, 138 kilo ile Dünya ve Olimpiyat
rekorunu tarihe gömdü. Silkmede rakipleri 162.5 kiloda kalmıştı. Önce 160 kiloluk barın altına girdi, omuzladı; bu
kez 167.5 kilo ile kendisine ait 166.5 kiloluk dünya rekorunu da geçmişin tozlu sayfalarına yolladı. 170 kiloyu da
denedi ancak konsantrasyon eksikliğinden başaramadı.
Toplamda elektronik skorboard 305 kiloyu gösterdiğinde bir dünya rekoru daha Halil’in hanesine yazıldı. TMOK Başkanı
merhum Sinan Erdem, altın madalyasını boynuna takarken, Halil Mutlu, Atlanta 1996’dan sonra ikinci zaferini
yaşıyordu. Halter yarışmalarını izleyen Bulgaristan Devlet Başkanı Peter Stayanov da, Bulgarların eski ünlü atleti
Stefka Kostadinova ile birlikte yanına giderek Halil Mutlu’yu tebrik etti.
1989 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelen Mutlu, madalyasını ulusuna armağan ettiğini açıkladığı basın
toplantısında, bir gazetecinin “En büyük halterci sen misin?” sorusuna, “Biliyorsunuz benim bir
ağabeyim var: O da Naim. Dünyanın en büyük haltercisi odur” yanıtını veriyordu.
Grekoromencilerimiz kötü başlangıç yaptılar Sydney minderlerinde. İkinci gün mindere çıkan Hamza Yerlikaya 85 kiloda
ikinci turda Finli Marko Asell’i, 1 dakika 55 saniyede minderin bir ucundan bir ucuna künde ata ata 10-0 teknik
üstünlükle yendiğinde tribünde karşılaşmayı izleyen Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü başta olmak üzere
birçok kişi gözyaşlarını tutamadı. Çünkü güreşçilerimizden beklenen buydu. Hamza, daha sonra Atlanta finalinde
3-0
yendiği Alman Thomas Zender’i 5-1, Kübalı Luiz Enrique Mendez Lazo’yu 5-0, Gürcü Muhran Vakhtangadze’yi 3-0 yenerek
finale yükseldi. Macar İstvan Sandor Bardosi ile yaptığı final mücadelesi 3-3 sona erdi. İhtar sayısı rakibinden
daha az olan Yerlikaya hakem kararıyla ikinci Olimpiyat şampiyonluğuna ulaştı. Güreşçimize altın madalyasını
Rusya’nın IOC üyeliğine seçilen ünlü yüzücüsü Aleksandr Popov taktı. Salonda bulunan FILA Başkanı Milan Ercegan, ABD
Dışişleri eski Bakanı Henry Kissinger ve IOC Başkanı J. Antonio Samaranch da Yerlikaya’yı kutladılar.
Sydney’de ikinci Olimpiyat şampiyonluğunu kazanan Hamza Yerlikaya, grekoromende Mithat Bayrak, serbestte Mustafa
Dağıstanlı’dan sonra üst üste Olimpiyat şampiyonluğunu kazanan üçüncü güreşçimiz oldu.
Sydney’e dördüncü Olimpiyat altın madalyasını kazana amacıyla gelen haltercimiz Naim Süleymanoğlu 62 kilo koparmada
145 kiloyu kaldıramayarak elendi. Spor yaşamı rekorlar, madalyalarla dolu olan 33 yaşındaki Süleymanoğlu, spor
yaşamında ilk kez sıfır çekti. Kilo düşmek için saunaya girerek yorgun düşen Süleymanoğlu podyumda bu sonuç üzerine
büyük şok yaşayarak dondu kaldı. Salondaki Türk seyircilerin ayakta alkışladığı haltercimiz, silkme yarışmalarını
beklemeden salondan ayrıldı. Yarışmaları izleyen Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün çabası da, Naim Süleymanoğlu’nun
salona dönmesini sağlayamadı. Olimpiyat Köyü’nde gece geç saatlere kadar üzüntüden uyuyamadı. Türkiye’ye dönme
düşüncesinden güçlükle vazgeçirildi.
Dünyaca ünlü haber ajansı Reuters, “Cep Herkülü’nün hüzünlü vedası” başlıklı haberinde “Dünyanın gelmiş
geçmiş en ünlü haltercisi spor kariyerine kötü bir şekilde veda etti” diye yazdı.
62 kilodaki yarışmada altın madalya kazanan Hırvat Nikolay Peşalov (Bulgaristan vatandaşlığından geçti) ile gümüş
madalyayı alan Yunanlı Sabanis Leonidas, Naim’i ziyaret ederek “Üzülme! Halter dünyasının en büyük ismi sensin.
Senin kırdığın rekorlar ve kazandığın başarılar hiçbir zaman unutulmayacak. Sen hep bir efsane olarak yaşayacak
ve genç sporculara örnek olacaksın” diyerek Fair-Play örneği sergilediler.
18 yıllık spor yaşamında 50 dünya rekoru kırarak dünya şampiyonalarında 22’si altın olmak üzere toplam 24 madalya
kazanan Süleymanoğlu Seul 1988, Barselona 1992, Atlanta 1996’dan sonra Sydney’de altın madalya almayı
başarabilseydi, Olimpiyat tarihinde, atletizm disk atmada, Al Oerter (1956-1968) ve uzun atlamada Carl Lewis’in
(1984-1996) ardından bu hedefe ulaşan üçüncü sporcu olacaktı. Türkiye’ye gelmeden önce, Bulgaristan adına yarıştığı
sürede Doğu Bloku’nun boykotu üzerine, Los Angeles 1984 Olimpiyatı’na katılamayan Naim, burada yarışma olanaği
bulsaydı büyük olasılıkla üst üste dört altın madalya kazanan tek halterci ünvanını 1996 Atlanta’da elde
edecekti.
Merhum Başbakan Bülent Ecevit, Süleymanoğlu’na gönderdiği mesajında “Olimpiyattaki sonuç için sakın üzülmeyin.
Halkımızın gönlünde özel bir yeriniz var. Geçmiş yıllardaki başarılarınız dolayısıyla her zaman takdirle ve
şükranla anılacaksınız. Size mutluluklar, esenlikler dileğiyle sevgiler sunarım” diyordu.
Naim Süleymanoğlu, Milliyet gazetesinden Murat Ağca’ya “Yaptığı hiçbir şeyden pişmanlık duymadığını” söylerken,
“Şimdi yeniden yarışır mısın deseler, yine podyuma çıkarım. Sydney’e dördüncü kez Olimpiyat şampiyonu olmak için
geldim. Devlerin aşkı büyük olurmuş. Bu cesareti gösteren dünyadaki ilk ve tek halterci benim. Bunu denediğim
için asla pişman değilim. Ancak yapabileceğim bir şeyi yapamamış olmanın ezikliğini yaşıyorum” diyordu.
Türkiye, Sydney 2000’de Cep Herkülü’nün hüzünlü sonunun yanı sıra Harun Doğan şoku da yaşadı. Moldovalı Susiuk’u
yenip, Özbek Zakhartinov’a 3-0 yenilen güreşçimiz önce mayosunda Ay-Yıldız bulunmaması nedeniyle tepkileri üzerine
çekti. “Ay-Yıldızlı yeni mayonun terlettiğini” öne sürerek idman mayosuyla güreşen Doğan, Rus Murat
Ramazanov ile yapacağı maça da, “Moldovalı ve Özbek güreşçilerin şike yapmaları nedeniyle şansının
kalmadığını” öne sürerek çıkmak istemedi. Tüm yetkililerin çabalarına rağmen mindere gelmekte geciken 1999
Avrupa ve Dünya Şampiyonu güreşçimiz Rus rakibine hükmen yenildi.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Ceza Kurulu, Harun Doğan’a iki yıl, yine oyunlarda “Ay- Yıldızlı mayoyu
giymeyen” Yüksel Şanlı’ya bir yıl, Güreş Milli Takımı Antrenörü Fevzi Şeker’e de “gerekli özeni ve dikkati
göstermediği için” altı ay hak mahrumiyeti cezası verdi.
Halter ve güreşteki büyük sevinç ve üzüntünün ardından judoda, güreş ve halter dışında ilk kez bir Olimpiyat
şampiyonu çıkarmanın mutluluğunu yaşadık Sydney’de. 66 kiloda Hüseyin Özkan ilk turda İranlı Araş Miresmaeili’yi
yendi. Daha sonra sırasıyla Bulgar Georgi Georgiev’i puanla, Çin Halk Cumhuriyeti’nden Guangjun Zhang’ı ipponla
yendi. Yarı finalde Hollandalı Patrick van Kalken’i eledi. Finalde, Dünya Şampiyonası’nda yenildiği Fransız Larbi
Benboudaoud’u 2:46’da ipponla yenerek Olimpiyat şampiyonu oldu. Türkiye’ye judoda, Barcelona’da Hülya Şenyurt’un
aldığı bronz madalyadan sonra ikinci madalyayı kazandırdı.
1972 yılında Çeçenistan’da doğan ve 1992’de Türkiye’ye gelen Özkan, “Çok çalıştım. Uzun zamandır gösterdiğim
çabanın karşılığını böyle bir şampiyonlukla aldığım için çok mutluyum” diye konuşuyordu. Özkan, Rusya’nın ünlü
Çeçen güreşçisi Saytiev’den sonra Olimpiyat şampiyonu olan ikinci Çeçen sporcu da oldu.
Sydney 2000’deki üç Olimpiyat altınımızın ardından bir madalya da bronz olarak tekvandoda Hamide Bıçkın Tosun’dan
geldi. 57 kiloda mücadele eden Tosun, oyunlar programında ilk kez resmen yer alan tekvandoda ilk turu maç yapmadan
geçerek doğrudan çeyrek finale yükseldi. Çeyrek finalde Tayvanlı Chih Ling Hsu’yu 6-3 sayıyla yenerek yarı finalist
oldu. Ancak Tosun, yarı finalde altın madalyayı kazanan Güney Koreli Jae Eun Jung’a hakem oyunlarıyla 3- 2 sayıyla
yenilerek altın madalya şansını yitirdi. Repesaj mücadelesinde Filipinli Jasmin Strachan’ı 9-3, bronz madalya
maçında Hollandalı Virginia Laurens’i 6-5 yenip, bronz madalya kazandı. Böylece Hamide, Barselona 92’de bronz
madalya alan judocu Hülya Şenyurt’tan sonra Olimpiyatta ülkemize madalya kazandıran ikinci Türk bayan sporcu oldu.
Türkiye’de güreş, halter, boks, atletizm ve judonun dışında bir spor dalında daha ilk madalyasını kazandı.
O dönemin TMOK Genel Sekreteri, Spor Yazarı Togay Bayatlı, 29 Eylül 2000’de Milliyet gazetesinde yayınlanan
yazısında, Hamide Bıçkın Tosun’a yapılan hakem haksızlıklarını şöyle eleştiriyordu:
“Çok büyük skandal yaşadık. Tekvandocumuz Hamide’nin haklı şekilde alacağı altın madalya, adeta Koreliler tarafından
elinden çalındı. 1998 ve 99’da Dünya şampiyonu olan Hamide’nin Koreli rakibini yenmesi işten bile değildi. Ama
maalesef hakemler bu madalyamıza engel oldular ve Hamide sonunda bronz madalya ile yetindi. Bunu her zaman söyledim
ve yazdım. Eğer tekvando dünya çapında bir spor olacaksa, bu içi kapalı örgütten ve Korelilerin hegomonyasından
kurtulmalı. Üstelik, eğer Olimpiyat sporu olmaya devam edecekse, hakem kararlarına bağlı olan bu spor berraklaşmalı.
Yani kısacası hakemlerin ne şekilde ve nasıl oy verdiği ortaya çıkmalı. Çok üzüldüm. Çünkü Uluslararası Tekvando
Federasyonu Başkanı Un Jong Kim, benim ve Türkiye’nin çok büyük dostu. Kendisi Türklerle Kore’de omuz omuza savaşmış
biri. Bizi çok seviyor. Ama ne yazık ki onun yokluğunda Uluslararası Tekvando Federasyonu’nda çalışan Koreliler
küçük hesap peşindeler. Bir gün önce Döndü’yü hakem kararlarıyla yendirdiler. Sonra aynı oyunu Koreli karşısında
Hamide’ye uyguladılar. Koreli, kazandığı müsabakadan sonra podyumdan sürünerek çıktı, bizimki ise ağlayarak. Ama
yılmadı, hırsını kaybetmedi ve sonunda bronz madalyayı aldı. Ne yazık ki bu örgütün kurallarına göre itiraz hakkınız
da yok. Nerede kaldı demokrasi?...”
Sydney’de bir bronz madalya da serbest güreşte Adem Bereket’ten geldi. 76 kilo güreşçimiz ilk turu maç yapmadan
geçtikten sonra Gürcü Gurami Mişedlidze’yi 3-0, Macar Arpad Ritter’i 3-2, Özbek Ruslan Kinşagov’u 5-2 yendi. ABD’li
Brandon Slay’e hakemlerin hatalı kararlarıyla 3-1, Koreli Eui-Jae Moon’a 3-0 yenildi ve sıkletinde dördüncü oldu.
Ancak şampiyon olan Alman Alexander Leipold’un dopingli çıkması üzerine bronz madalya kazandı.
Halterci Sunay Bulut, atlet Ruhan İşim’in, Sydney’e geldikleri halde yarışamamaları, güreşçi Harun Doğan’ın madalya
şansını yitirdiği gerekçesiyle mindere çıkmaması yanında çok ilginç bir olay daha yaşandı Milenyumun ilk
Olimpiyatında.
1.500 metrede 4:08:37’lik dereceyle yarı finale çıkan, bu seride de 4:09:42 koşarak genel sıralamada sekizinci elde
edip Olimpiyat Onur Kütüğü’ne adını yazdıran Süreyya Ayhan’ın dramını Spor Yazarı Esat Yılmaer’in Hürriyet
gazetesindeki yazısından aktarıyoruz:
“Atletizmdeki temsilcimiz Süreyya Ayhan, 1.500 metre yarışında serisinde dördüncü oldu ve yarı finale yükseldi.
Birinci seride, Szabo, Hamilton ve Logacova gibi ünlü atletlerle koşan Ayhan, ilk bin metreyi önde geçti. Daha sonra
rakiplerinin ataklarına aynı şekilde karşılık verdi ve 4:08:37’lik derecesiyle dördüncü oldu ve yarı finale
yükseldi. Süreyya Ayhan, 44 atlet arasında, genel klasmanda sekizinciliği elde ederken inanılmaz bir gerçek de
ortaya çıktı: Kalça kemiği çıktı. Ayhan, yaklaşık 4 aydır sağ ayağının arka adalesinde ağrı hissediyordu.
Türkiye’deki doktorlar fizik tedavi önermişlerdi. Bu programı uygulayan Süreyya ağrıları ile koştu ve arka arkaya
Türkiye rekorları kırdı. Sydney’e geldiğinde ağrıları yine devam ediyordu. Artık antreman bile yapamıyordu.
Antrenörü Yücel Kop ile konuştu. Avustralya’nın ünlü bir spor doktoruna müracaat edildi. Doktorun muayenesi
sonrasında Süreyya Ayhan’ın kalça kemiğinin yerinden iki santim çıktığı ve bunun baldır adelesine ağrı yaptığı
saptandı. Avustralyalı doktor onun bu halde koştuğunu öğrenince şaşkına döndü. Hemen küçük bir müdahale yapıldı.
Çıkan kemik yerine yerleştirildi. Süreyya’nın ağrıları geçmişti. Ancak, aylardır çıkık kalça kemiği ile koştuğu için
bu kez dengesini sağlayamıyordu. Bunun üzerine doktorlar, sporcumuzun ayakkabısının tabanına plastik takviyeler
yaptılar. Ancak yarıştan bir gün önce başka bir sorun ortaya çıktı. Süreyya bu kez dizindeki ağrıdan şikayet
ediyordu. Bir Azeri antrenör ona bir tüp ilaç verdi. ‘Kullan bunu geçer’ dedi. Süreyya, ilacın doping maddesi
içerebileceği korkusuyla antrenörüne ve doktorlara danıştı. Tüpün içindeki ilaç hemen incelenmeye alındı. Korkulan
olmamıştı. Tüpün içindeki sadece suydu. Ancak Süreyya’ya bu söylenmedi. Bu ilacı kullanırsa ağrılarının geçeceği
söylendi. Ayhan, ilacı kullandı ‘iyiyim’ dedi ve yarışa hazırlandı, koştu yarı finale yükseldi. Su dopingi işe
yaramıştı…”
Belarus’un yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti’nin de vatandaşı olan, cebinde Türk pasaportu taşıyan, Yanina Korolçik
(Çolakoğlu) gülle atmada 20.56 m’lik derecesiyle Olimpiyat şampiyonluğuna ulaştı. Böylece büyük bir özlemle
yıllardır imrenerek baktığımız atletizmin şeref kürsüsüne sonunda bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da çıkmış oldu.
ENKA’nın, Belarus’tan transfer ederek, Türk vatandaşlığına geçirdiği Yanina Korolçik (Çolakoğlu), bir süre sonra
‘ilgisizlik nedeniyle’ ülkesine döndü…
Hasan Orbay, Serdar Şatır, Özdemir Akbal’dan oluşan Okçuluk Erkek Milli Takımımız Japonya’yı 253-231 yenerken
Olimpiyat rekorunu yineledi. Çeyrek finalde Rusya’ya 247-245 yenilerek Olimpiyat beşincisi oldu.
Elif Altınkaynak, Natalya Nasaridze Çakır, Zekiye Keskin Şatır’dan oluşan Okçuluk Bayan Milli Takımımız, Polonya’yı
227-217, Tayvan’ı 234-227 yendi. Yarı finalde Ukrayna’ya 240-233, üçüncülük maçında Almanya’ya 240-234 yenilerek
dördüncü sırayı aldı.
Tekvandoda Döndü Güvenç (49 kg) beşinci, boksta Agasi Ağagüloğlu (54 kg), Ramazan Palyani (57 kg) beşinci, Selim
Palyani (60 kg), Akın Kuloğlu (Kakauridze) (75 kg) yedinci, Bülent Ulusoy (67 kg) sekizinci, halterde Bünyamin Südaş
(94 kg) toplamda 392.5 kg ile yedinci, grekoromen güreşte 130 kiloda Mehmet Fatih Bakır sekizinci olarak Olimpiyat
Onur Kütüğü’ne adlarını yazdırdılar.
Bayanlarda İlk
Olimpiyat Şampiyonumuz Atina’dan
Atina 2004 Olimpiyat Oyunları’nda bayanlarda ilk olimpiyat şampiyonumuzu çıkardık. 48 kilo haltercimiz Nurcan Taylan
toplam 210 kilo kaldırarak altın madalyaya ulaşırken, diğer iki altın madalyamız Halil Mutlu ve Taner Sağır’la yine
halterden geldi. Boksta Atagün Yalçınkaya (48 kg), tekvandoda Bahri Tanrıkulu (80 kg), güreşte Şeref Eroğlu (66 kg)
gümüş madalya sahibi oldular. Erkekler çekiç atmada Eşref Apak, halterde Sedat Artuç (56 kg), güreşte Mehmet Özal
(96 kg) ile Aydın Polatçı (120 kg) bronz madalya aldılar.
On dalda 21’i bayan 66 sporcuyla oyunlara katılan Türkiye, üç altın, üç gümüş, dört bronz madalya ile madalya
sıralamasında 22. sırada yer aldı. Yunanistan’da basketbol oynayan milli sporcumuz İbrahim Kutluay, oyunların açılış
gününde Olimpiyat Meşalesini Atina’nın en üst noktasındaki Aya Yorgi Manastırı’ndan alarak aşağı indirdi. Kutluay’ın
üstlendiği bu tarihi görev Yunan ve Türk Olimpiyat komiteleri arasındaki dostluğun bir göstergesiydi.
Londra 1948 Olimpiyat Oyunları’ndan sonra en fazla madalyayı elde ettiğimiz Atina 2004’te ilk altın madalyamızı
halterde Nurcan Taylan’la kazandık. Bayanlar 48 kg’da iki dünya ve beş Olimpiyat rekoru kırarak altın madalyanın
sahibi olan Nurcan Taylan, Çinli Zhuo Li ile giriştiği mücadelede, koparmada ilk hakkında 90 kiloyla Olimpiyat
rekorunu kırdı. Ardından 95 kiloyla Olimpiyat ve dünya rekorlarını yenileyen Taylan, son kaldırılışında da 97.5 kilo
yaparak 92.5’ta kalan Li’ye beş kilo fark attı. Silkmede iyi olan Li’ye karşı 107.5 kg ile başlayarak riski göze
alan Taylan, bu kaldırışıyla toplamda 205 kiloyla Olimpiyat rekoru kırdı. İkinci hakkında
112.5 kiloyu başaramayan haltercimiz, son hakkında bu kiloyu omuzlayarak 210 kiloyla toplamdaki Olimpiyat ve Dünya
rekorlarını bir kez daha yeniledi. İlk hakkını 112.5 ile kullanan Çinli Ni, tartıda da kilo avantajı olan Taylan’ı
geçmek için girdiği 120 kiloyu iki hakkında da kaldıramayınca, Taylan altın madalyanın sahibi oldu.
Şampiyonluğu Türk ulusuna armağan eden Taylan’ın altın madalya sonrası söyledikleri ilginçti: “Türk kadını için çok
geç kalınmış bir madalyaydı. Ben aldım, tarihe geçtim ve zamanı durdurdum.”
Spor Yazarı Esat Yılmaer, Hürriyet gazetesinde Nurcan Taylan’ın altın madalya kazanmasının ardındaki gerçekleri
anlattığı “Bilimin Zaferi” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“Bize Atina’da büyük bir gurur yaşatan ve oyunların ilk gününde tüm Türk kafilesine büyük moral getiren bu büyük
zafer, elbette birden bire ortaya çıkmadı. Uzun bir emeğin ödülü olan bu tarihi altın madalyanın gerisinde neler
var? Nurcan, kendisini bu zafere nasıl şartlandırdı, nasıl hazırlandı? Eminim hepiniz bu soruların cevabını
arıyorsunuzdur. Zaferlerin önce beyinde kazanıldığı gerçeğinin üstünü daha önce vurgulamıştık. Nurcan’ın altın
madalyayı kazandıktan sonra, kendisini teknik olarak bu noktaya getiren antrenörleri ile birlikte kafilemizin
mentörü Turgay Biçer’e de sevinçle sarıldığını görünce kafamızdaki soruların bir çoğu cevap buldu. Turgay Biçer
ismi, sporla yakından ilgilenenler için pek yabancı değil.
Galatasaray’ın UEFA şampiyonluğunu kazanıp Türkiye’de kupalara ambargo koyduğu dönemde takımın mentörü o. 12 Dev
Adam’ın Avrupa ikinciliğine ulaştığında bu görevde yine aynı isim var. Ve Nurcan Taylan’ı bu büyük motivasyona
ulaştıran yine Turgay Biçer’dir. Pek ön plana çıkmayı sevmeyen, mütevazı ama işini son derece iyi yapan bu bilim
adamına başarının sırrını sorduğumda gülümseyerek ‘Bilimin dediğini yaptık’ cevabını verdi. Biraz detay anlatmasını
istediğimde ise, ‘Nurcan’a önce zaferlerin beyinde kazanıldığını ve her şeyin buradan başladığını öğrettik’ cevabı
geldi. Belli ki, Turgay hoca fazla sır vermek istemiyordu. Ama ısrarlarımı kıramayınca uzun süren hazırlık dönemini
şöyle anlattı:
‘Öncelikle nasıl konsantrasyon sağlayacağını gösterdik. Beynini bir noktaya odaklaması, gerektiğinde boşaltabilmesini
öğrettik. Bu süreçte sürekli değişik ve insanın beynini rahatlatan müzikler dinlettik. Konsantrasyon sağlarken kuş
sesleri, dalga sahilleri arasında bunu gerçekleştirmesini istedik. Uzunca süreler meditasyon yaptık. Tüm bu
yöntemler bilimin sporun hizmetine sunduğu yollar. Biz bunları kullandık. Tabii, burada Nurcan’ın bunu arzulaması ve
bu yöntemleri isteyerek kullanması da çok önemliydi. İnanın o hepimizden fazla gayret gösterdi ve bileğinin hakkıyla
kazandı.’ ”
Biçer, Türkiye’nin Olimpiyat kadrosuna aldığı ilk mentör olmuştu.
Atina’da tarihinin en parlak günlerini yaşayan Türk halterinde ikinci altın madalya 56 kiloda Halil Mutlu’dan geldi.
Koparmada 130 ve 135 kiloları rahatlıkla kaldıran Halil Mutlu, üçüncü hakkında dünya rekoru için 140 kiloyu denedi
ancak başarılı olamadı. Çinli Meijin Wu, 125 kiloda kalınca Mutlu 5 kiloluk bir avantaj yakaladı. Silkmeye 160
kiloyla başlayan haltercimiz, bu ağırlığı kaldırdı. Wu da 157.5 kilonun ardından 165’i denedi ve başaramadı. Mutlu
da aynı ağırlığı kaldıramadı. Çinli Wu’nun son hakkında da başarılı olamaması üzerine altını garantileyen Halil
Mutlu, son hakkında 168.5 kiloyla bir kez daha rekor denedi ancak kaldıramadı. Üst üste üçüncü Olimpiyat
şampiyonluğuna ulaşan Halil Mutlu, Naim Süleymanoğlu ve iki Yunanlı Pirrhos Dimas ile Kaki Kakiaşvili’den sonra üst
üste üç Olimpiyat şampiyonluğu kazanan dünyadaki dördüncü halterci oldu. 1973 yılında Kırcaali’de doğan ve 1989
yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelen, beş Dünya ve dokuz Avrupa şampiyonluğu da bulunan Halil Mutlu, üçüncü
Olimpiyat altınını aldıktan sonra, iyi yarışmadığını belirterek şunları söylüyordu: “Her zaman kazanmasını bilen bir
insanım. Kötüyken de, iyiyken de kazandım. Bugün iyi olmama rağmen kötü yarışıp kazandım. Bugün rekor da istiyordum
ama olmadı. Spor hayatımda ilk defa bir kilodan korktum. Bu da gösterdi ki artık bir üst kiloya çıkmam
gerekiyor”
Nikaya Spor Salonu’ndaki halter yarışmalarında üçüncü altın madalyamızı 19 yaşındaki Gençler Dünya Rekortmenimiz
Taner Sağır kazandı. 77 kilo koparmada ilk hakkında 165, ikinci hakkında 170, üçüncü ve son hakkında da 172.5 kiloyu
kaldırdı. Silkmede de başarılı performansını sürdüren Sağır, ilk hakkında 200, ikinci hakkında da 202.5 kiloyu
kaldırdıktan sonra üçüncü ve son hakkını, altın madalyayı garantilediği için kullanmadı, toplamda 375 kg ile altın
madalyanın sahibi oldu. İki dünya, dört Avrupa şampiyonluğu bulunan 1985 Bulgaristan Kırcaali doğumlu olan Sağır
‘oyunlar tarihinin en genç altın madalya alan haltercesi’ unvanını alırken koparma ve toplamda Olimpiyat rekorlarını
da yeniledi.
“Başarımız takım ruhunda saklı” diye konuşan Sağır, hedefinin dört Olimpiyat şampiyonluğu olduğunu söylüyordu.
Boksta 48 kiloda gümüş madalya kazanan 17 yaşındaki Atagün Yalçınkaya, Muhammed Ali’den sonra Pakistan asıllı İngiliz
Amir Khan’la birlikte Olimpiyat tarihinde finale çıkan en genç boksör oldu. Yıldızlar ve okullararası Avrupa
Şampiyonlukları bulunan Fenerbahçe kulübü sporcusu Yalçınkaya, Ugandalı Jolly Katongole’yi 22-7, Azeri Jeyhun
Abiyev’i 23-20,
İtalyan Alfonso Pinto’yu 33-24, Dünya şampiyonu Rus Sergey Kazakov’u 26-20 yendi. Finalde kendisinden altı yaş büyük
Kübalı Yan Bhartelemy Varela’ya 21-16 yenilerek gümüş madalya kazandı.
Tekvandodaki tek temsilcimiz Bahri Tanrıkulu (80 kg), ülkesi için sağlığını tehlikeye attı ve iki yerden kırılan
bileğiyle dövüşerek gümüş madalya aldı. İlk turda Filipinli David Geisler’i 11-9 yendiği maçta eline aldığı darbeyle
sol bileği iki yerden kırılan Tanrıkulu, “Ne olursa olsun maçlara devam etmek istediğini” belirtince sağlık ekibinin
bandaj ve lokal anestezileriyle karşılaşmalara çıktı. Tunuslu Hişam Hauduni’yi 8-4, Azeri Reşad Ahmetov’u 7-7 (ihtar
azlığıyla) yendi. Finalde Olimpiyat şampiyonu Amerikalı Steven Lopez’e 3-2 yenilerek gümüş madalya kazandı. 2001’de
altın madalya aldığı Dünya Şampiyonası’nda 11 kez sol omzu çıkan Tanrıkulu’yu yine Atina’da bileğine müdahale eden
Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar ameliyat etmiş, sporcumuz bu operasyondan altı ay sonra Avrupa Şampiyonluğu’na
ulaşmıştı.
Sydney’de bronz alan Hamide Bıçkın Tosun’dan sonra Olimpiyatta kürsüye çıkan ikinci tekvandocumuz olan Tanrıkulu’nun
2004 Nisan ayındaki Avrupa Şampiyonası sırasında da sol dirseği kırılmıştı. 1980 Muğla doğumlu olan Tanrıkulu, bir
yandan gümüş kazandığı için sevinirken, diğer yandan altını kaçırdığı için üzüldüğünü de belirterek, “Yunanlılar’ın
beni desteklemesi dostluğun güzel bir göstergesi oldu. Elimden gelenin en iyisini yaptığıma inanıyorum” diye
konuşuyordu.
Grekoromen güreşte 66 kiloda gümüş madalya kazanan Şeref Eroğlu, Avrupa ve Dünya şampiyonluklarına Olimpiyat
şampiyonluğunu ekleyemedi, umudunu 2008 Pekin’e bıraktı. İlk turda Gürcü Manuşar Kvirkvelya’yı 11-1 öndeyken
diskalifiye ile Kolombiyalı L. F. Izquierdo Martinez’i 2:14’te 10-0, Ukraynalı Armen Vartanyan’ı 5-0 teknik
üstünlükle, Kazak Mkhitar Manukyan’ı 5-3 öndeyken 5:12’de tuşla yendi. Finalde Azeri Farid Mansumov’a 4-3 yenik
durumdayken altıncı dakikada hakem kararıyla yenilerek gümüş madalya kazandı. Eroğlu’nun babası Hacı Eroğlu (63)
oğlunun final maçını TV’den izlerken kalp krizi geçiriyor ve Kahramanmaraş Devlet Hastanesi’ne kaldırılıyordu.
Grekoromende ikinci madalyamızı 96 kiloda Dünya şampiyonumuz Mehmet Özal kazandı. İkinci turda Özbek Aleksey
Çeklakov’u 3-0 yendikten sonra, Letonyalı Igor Kostins’i 4-0, Kübalı W. Ernesto Pena’yı 4-3 yendi. Mısırlı Karam
Muhammet Gaber İbrahim’e 1:09’da 11-0 teknik üstünlükle yenildi. Repesajda İranlı Masud Hashamzade’yi 3-2 öndeyken
altıncı dakikada diskalifiye ile yenerek bronz madalya kazandı.
Serbest güreşte Dünya, Avrupa ve Akdeniz Oyunları şampiyonumuz Aydın Polatçı (120 kg), ikinci turda Rumen Daniel
Rares Chintosan’ı 10-0 öndeyken 3:19’da tuşla yendi. Alman Sven Thiele’yi 5-1, Kübalı Alexis R. Valera’yı 3-1 yendi.
Özbek Artur Taymazov’a 3-0 yenildi. Repesajda Kazak Marid Mutamilov’u 4-1yenerek bronz aldı.
Yine bir başka haltercimiz Sedat Artuç (56 kg), koparmada 125, silkmede 155 kiloyla toplam 280 kiloya ulaşarak bronz
madalyanın sahibi oldu.
Erkekler çekiç atma finalinde 79.51 m. ile dördüncü olan Eşref Apak, şampiyon olan Macar Atlet Adrian Annus’un altın
madalyası, doping nedeniyle geri alınınca, önce bronz madalyanın sahibi oldu. Atina Olimpiyat Oyunları’nın gümüş
madalyalı sporcusu Belaruslu Ivan Tsikhan’ın da 9 yıl sonra doping yaptığının anlaşılmasıyla Eşref Apak 2013 yılında
bu kez gümüş madalyanın sahibi oldu.
Atina’da kendisinden madalya beklenilen 5.000 metre Dünya Rekortmeni Elvan Abeylegesse,
1.500 metre finalinde 4:00.67 ile sekizinci, 5.000 metre finalinde 15:12.64 koşarak 12. olurken düş kırıklığı
yarattı.
Halterde Aylin Daşdelen (58 kg), Reyhan Arabacıoğlu (77 kg) dördüncü, Hakan Yılmaz (94 kg) altıncı, boksta İhsan
Yıldırım Tarhan (81 kg) beşinci, grekoromende Hamza Yerlikaya (84 kg) dördüncü, Şeref Tüfenk (60 kg) sekizinci,
serbestte Ömer Çubukçu (66 kg), judoda Selim Tataroğlu (+100 kg) yedinci olarak Olimpiyat Onur Kütüğü’ne adlarını
yazdırdılar.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM Başkanı Bülent Arınç ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Atina’daki 28. Yaz
Olimpiyat Oyunları’nda madalya alan sporcularımıza kutlama telgrafları gönderdiler.
Ramazan Şahin Olimpiyat Şampiyonu
Beijing’de gerçekleşen 29. Yaz Olimpiyat Oyunları’nda Serbest Güreş Milli Takımı'ndan 66 kiloda Ramazan Şahin, altın
madalya kazandı.
İlk turu maç yapmadan geçen Avrupa ve Dünya Şampiyonu Ramazan Şahin, 2. turda Kübalı Geandry Garzon'u 2-0 (1-0/7-4),
çeyrek finalde İranlı Mehdi Taghavi'yi 2-0 (3-0/1-0), yarı finalde Gürcü Otar Tushushvili'yi 2-0 (1-0/1-1) yenerek
finale yükseldi. Bu sıklette bronz madalyaları ise Gürcistan'dan dünya ikincisi Otar Tushishvili ile Hindistan'dan
Sushil Kumar kazandı.
Atletizmde, bayanlar 10 bin metre ve 5 bin metre finalinde Elvan Abeylegesse, ikinci olarak iki gümüş madalya
kazandı. 90 bin kişi kapasiteli Ulusal Stat'ta tamamıyla dolu tribünler önünde gerçekleştirilen 10 bin metre
yarışmasına, 32 atlet katıldı. Elvan Abeylegesse toplam 25 tur üzerinden gerçekleştirilen yarışta ilk 4 turu 5.
sırada geçti. Yarışta 6. turdan itibaren öndeki 18 atlet diğerlerinden ayrılarak, birlikte koşmaya başladı. 9.
turdan itibaren 3. sıraya yerleşen Abeylegesse, 15. turda 2., 16. turda da liderliği yakaladı. Son tura dek
liderliğini sürdüren Abeylegesse, Etiyopyalı Tirunesh Dibaba'nın atağına karşılık veremeyince, yarışı 29.56.34'lük
derecesiyle 2. sırada tamamlayarak, gümüş madalya aldı. Abeylegesse, bu derecesiyle yeni bir Avrupa ve Türkiye
Rekoru kırdı.
Olimpiyat Oyunları’nın ilk gününde halterde 48 kiloda Sibel Özkan Olimpiyat ikincisi oldu. Sibel Özkan koparmada 88
kg, silkmede 111 kilo kaldırarak toplamda 199 kilo ile gümüş madalya kazandı. 48 kiloda Olimpiyat Şampiyonluğunu ise
Çinli Xiexia Chen toplamda 210 kiloyla olimpiyat rekorunu 2 kilo geliştirerek 212 kiloyla aldı. Chen silkmede de 117
kilo ile Olimpiyat rekorunun yeni sahibi oldu. Olimpiyat üçüncülüğünü ise Tayvanlı Wei-Ling Chen 196 kilo ile elde
etti.
Taekwondoda ülkemizi 57 kg da temsil eden Azize Tanrıkulu Koreli Lim SuJongla yaptiği final maçında altın madalyayı
az bir farkla kaçırdı ve gümüş madalya kazandı. Erkekler 68 kiloda Servet Tazegül de Peru'lu rakibi Peter Lopezi
yenerek Olimpiyat üçüncüsü oldu.
Beijing 2008'de grekoromen güreş müsabakalarının son gününde 84 kiloda bronz madalya arayan sporcumuz Nazmi Avluca,
ev sahibi ekibin sporcusu MA Sanyi ile karşılaştı! İlk oyunda etkili olamayan sporcumuz, diğer iki oyunda oldukça
başarılı bir maç çıkartınca maçı kazandı ve bronz madalyayı elde etti. Konya Şeker Kulübü'nde güreşen, Çorumlu
sporcumuz, üç Avrupa ve bir dünya şampiyonluğu unvanlarına bir yenisini daha ekledi. Sporcumuz Olimpiyat üçüncüsü
olarak Türkiye'nin organizasyondaki ikinci madalyasını almasını sağladı. Avluca mücadelenin ilk devresinde Çinli
sporcu karşısında varlık gösteremedi ve 3-0'lık sonuçla devreyi geride kapattı. Bu devrede bir de sakatlık yaşayan
başarılı sporcumuz bir süre yerde kıvranmasına rağmen oyuna devam etti. İkinci periyotta rakibini kündeye getirerek
çok etkili puanlar alan Avluca, 6-0'lık sonuçla oyunu 1-1'lik eşitliğe getirdi. Avluca çok çekişmeli geçen son
devrede ise oldukça etkili bir oyun çıkartarak, rakibini 6-0'lık skorla devirdi ve bronz madalyaya ulaştı.
Beijing 2008’de boks 57 kg’de mücadele eden Yakup Kılıç ilk turda bye çekti. Milli boksörümüz 2.
turda Japon rakibi Shimizu Satoshi'yi 12-9 yendi. Çeyrek finalde ise Azeri Chadi Abdelkader'i 13-6 yenerek yarı
finale yükseldi. 57 kilo yarı final müsabakasında, Ukraynalı dünya ikincisi Vasyl Lomachenko ile karşılaştı. İlk
raund 2-0, ikinci raund 4-0, üçüncü raund 8-1 Ukraynalı boksör lehine tamamlandıktan sonra, Yakup Kılıç, maçtan 10-1
sayıyla yenik ayrılarak bronz madalyayla yetindi.
2012
Londra’da 3 madalya
Londra Olimpiyat Oyunları’nda taekwondoda Türkiye’yi erkekler 69 kiloda temsil eden Servet Tazegül parlak sporculuk
kariyerine yeni bir halka ekledi. Avrupa ve Dünya şampiyonu unvanlarına sahip 23 yaşındaki genç sporcumuz 2008
Beijing Olimpiyat Oyunları’nda kazandığı bronz madalyanın ardından 2012 Londra’da altın madalyayı boynuna taktı.
Servet Tazegül elde ettiği birincilikle aynı zamanda Türkiye’ye bu spor dalında ilk Olimpiyat altınını getiren isim
oldu. Servet Tazegül ilk turda ABD'li Terrence Jennings'i 8-6, çeyrek finalde Ukraynalı Hryhorii Husarov'u 9-2, yarı
finalde Büyük Britanya'dan Martin Stamper'i 9-6 mağlup ederek finale yükselirken kendinden son derece emin ve
rakipleri karşısında sürekli üstün bir mücadele sergiledi. Üç yıldır hiçbir rakibine yenilmeyen Tazegül finalde
İranlı Mohamed Modtamed Bagheri ile karşılaştı. Daha önce iki kez yendiği rakibi karşısında müsabakaya tutuk
başlayan sporcumuz ilk bölümüm 1-1 sona ermesinin ardından ikinci bölümde 5-3 öne geçti ve karşılaşmanın sonunda
6-5’lik üstünlükle Olimpiyat şampiyonluğuna ulaştı.
Taekwondoda erkekler 69 kiloda Servet Tazegül’ün altın madalya kazanmasının ardından bu dalda bir önemli başarı da
kadınlar 67 kiloda Nur Tatar’dan geldi. Tatar ilk turda Grenada’dan Andrea St Bernard’ı 5-1, çeyrek finalde ABD’den
Paige McPhearson'ı 6-1 ve yarı finalde Avustralyalı Carmen Marton'ı 6-0 yenerek finale yükseldi. Final karşılaşması
çok hızlı başladı. Atak yapan Nur Tatar, rakibinin kafasına yaptığı vuruşun ardından kontradan kafasına bir tekme
aldı. Ancak hakemler sadece Güney Koreli sporcuya üç puan verince, antrenör Ali Şahin itirazda bulundu. Yapılan
itiraz sonunda Nur Tatar da hakettiği 3 puanı aldı ve durum 3- 3 oldu. Tecrübeli rakibi karşısında kontra darbeler
alan Nur Tatar, raundu 5-3 geride kapattı. İkinci raunta hızlı başlayan Güney Koreli tekvandocu kafaya yaptığı
vuruşla durumu 8-3 yaptı. Konsantrasyon kaybı yaşayan Nur Tatar hücum yaparken aldığı kontra sayılara engel olamadı
ve son raunda 11-4 geride girdi. Son raunt 1-1 sona erince, 2008 Beijing Olimpiyat Oyunları şampiyonu Güney Koreli
Kyung Seon Hwang’a 12-5 yenilen 19 yaşındaki genç sporcumuz elde ettiği gümüş madalya ile göğsümüzü kabarttı.
Olimpiyat Oyunları’nda yıllardır şeref kürsülerinden inmediğimiz güreşte, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda yüzümüzü
güldüren isim grekoromen 120 kilo temsilcimiz Rıza Kayaalp idi. 2011 yılında Dünya, 2012’de Avrupa Şampiyonu olan
Kayaalp, Londra’da ilk turu maç yapmadan geçti. İkinci ve üçüncü turda Ukraynalı ve ABD’li rakiplerini yenen23
yaşındaki genç sporcumuz yarı finalde Kübalı Mijuain Lopez Nunez’e yenilince altın madalya şansını yitirdi. Kayaalp,
bronz madalya mücadelesinde Gürcistan’dan Guram Pherselidze ile karşılaştı. Birinci devrede ilk dakika dolarken
rakibini minder dışına çıkararak 1-0 öne geçti ve ilk devreyi bu puanla kazandı. Kalan dakika içinde avantajını
koruyan milli güreşçimiz devreyi kazanmayı başardı. İkinci devrede de aynı taktiği uygulayan Rıza Kayaalp, rakibini
bir kez daha minder dışına taşıyarak aldığı puanla ikinci devreyi ve maçı kazanmayı bildi. Bu sonuç Türkiye’nin 2012
Londra Olimpiyat Oyunları’nda elde ettiği ilk madalya oldu.
Türk atletizm tarihinde ilk kez Olimpiyat Oyunları’na katılan kadınlar 4x400 bayrak milli takımımız final vizesi
alamadı. Dünyanın en iyi 16’sı arasına ismini yazdıran takımımız Londra’da ikinci seçme serisinde piste çıktı. Altı
kişiden oluşan takımda Pınar Saka, Meliz Redif, Birsen Engin ve Sema Apak koşarken, Elif Yıldırım ve Özge Akın
kenarda bekleyen isimlerdi. Serisinde ABD, Rusya, Büyük Britanya gibi güçlü rakiplerle mücadele eden takımımız
3:34.71’lik derecesiyle son sırayı aldı ve elendi.
Atletizmde kadınlar yüksek atlama finaline kalan Burcu Ayhan, Londra’da ilkleri başaran sporcularımız arasında yer
aldı. Elemelerde 35 sporcu ile ilk 12’ye girme mücadelesi veren Ayhan 1.93’lük atlayışıyla bunu başardı. Burcu Ayhan, 1.75 ve 1.80’lik yükseklikleri ilk hakkında geçerken, çıta 1 metre 90 santimetreye yükseldiğinde ilk hakkında hata yaptı. 1.90’ı ikinci hakkında geçmeyi başaran milli atletimiz,1.93’ü ilk hakkında geçti aynı dereceyi yapan 14 atlet arasından finale adını yazdırdı. 22 yaşındaki genç sporcu finalde dünyanın ünlü yıldızları arasında mücadele verdi. Finalde 1.89’u üçüncü hakkında geçen Burcu Ayhan, bir sonraki yükseklik olan 1.93’ü üç hakkında da geçemeyince Olimpiyat Oyunları’nı 12. sırada tamamlamış oldu.
Kadınlar 800 metrede Olimpiyat Oyunları’na katılma hakkı elde eden ve Londra’da final koşmayı hedefleyen Merve Aydın
elemelerde büyük talihsizlik yaşadı. Birinci seride lider götürdüğü yarışta aşil tendonundan sakatlanan Aydın,
duyduğu acıya ve yaşadığı büyük hayal kırıklığına rağmen parkuru göz yaşları içinde 3:24.35’lik bir derece ile
tamamlamayı başardı. Merve Aydın’ın bu gayreti seyirciler tarafından ayakta alkışlanırken, İngiliz ‘The Times’
gazetesi kendisini ‘Günün Olimpiyat Sporcusu’ seçti. Gazete, Modern Olimpiyat Oyunları’nın mimarı Baron Pierre de
Coubertin’in adıyla hazırladığı köşesinde Aydın’a yer verdi. Merve Aydın'ın fotoğrafıyla birlikte gazetede yer alan
kısa yazıda, milli atletin sakatlığına karşın yarışı gözyaşları içinde tamamlamasının 80 bin kişilik Olimpiyat
Stadyumu’nda herkes tarafından alkışlandığı belirtildi.
1960 Roma’dan bu yana takım sporlarında Olimpiyat Oyunları’na katılamayan Türkiye’nin 52 yıllık hasretine 2012
Londra’da basketbol ve voleybol kadın milli takımları son verdi. 1924 Paris, 1928 Amsterdam, 1948 Londra ve 1960
Roma Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye, takım sporlarından sadece futbolda boy gösterirken, 1936 Berlin ve 1952
Helsinki’de futbol ve basketbol takımlarıyla yer almıştı. Zorlu eleme süreçlerinde başarılı olamayan Türk takımları,
1960 Roma’dan bu yana Olimpiyat Oyunları’na vize alamıyordu. Bu açıdan, basketbol ve voleybol kadın milli
takımlarımızın 2012 Londra’ya katılma hakkını elde etmeleri son derece önemliydi.
Kadın Basketbol A Milli Takımımız, Londra Olimpiyat Oyunları'nda oynadığı ilk maçta Angola'yı rahat bir oyunla 72-50
mağlup etti. Millilerimizin grupta ikinci rakibi Çek Cumhuriyeti idi. İlk maçında Çin’e yenilen Çek Cumhuriyeti’ni
de 61-57’lik skorla deviren Pota’nın Perileri iki maçta elde ettiği galibiyetlerle çeyrek final şansını artırdı.
Üçüncü maçta şampiyonluğun en büyük adayı ABD karşısındaki 89-58’lik yenilginin ardından Çin’i 27 sayı farkla 82-55
mağlup etmeyi başaran Kadın Basketbol Milli Takımımız bu sonuçla çeyrek finali garantiledi. Bu bölümdeki son maçında Hırvatistan’ı da 70-65 yenen millilerimiz grup ikincisi oldu ve çeyrek finalde
‘B’ grubunu üçüncü sırada tamamlayan Rusya ile eşleşti. 2011 Avrupa Şampiyonası’nda finalde yenildiği Rusya
karşısında başa baş giden ve son anları nefes kesen mücadeleyi 66-63 kaybeden ekibimiz ülkemizi başarıyla temsil
ettiği 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nı alkışlarla noktaladı.
Voleybol Kadın Milli Takımımız ise oyunlara şanssız başlangıç yaptı. B Grubu’nda Brezilya ile oynadığı ilk maçı 129
dakika süren nefes kesen bir mücadelenin ardından 18-25, 25-23, 19- 25, 27-25, 12-15’lik setlerle 3-2 kaybeden
Filenin Sultanları, ikinci karşılaşmada da Çin'e 20-25, 20-25, 31-29 ve 22-25'lik setlerle 3-1 mağlup oldu.
Voleybol Kadın Milli Takımımız grupta ilk galibiyetini üçüncü maçında Sırbistan karşısında üstün bir oyun ve 25-20,
25-12, 25-21’lik setlerle elde etti. Sonraki maçta Güney Kore karşısında 25-16, 21-25, 25-18, 19-25, 15-12’lik
setlerle alınan 3-2’lik galibiyet çeyrek final için ümit ışığı olduysa da, son maçta ABD’ye 3-0 (25-27, 16-25,
19-25) yenilen takımımız grubu beşinci sırada bitirerek çeyrek final vizesi alamadı.
2012 Londra Olimpiyat Oyunları bir çok açıdan ilkleri yaşadığımız bir organizasyondu. Bunlar arasında cimnastikte ve
badmintonda tarihimizde ilk kez Olimpiyat Oyunları’na katılma hakkı elde etmemiz de önemliydi. Badmintonda Neslihan
Yiğit, cimnastikte Göksu Üçtaş bu ilkleri başaran sporcular oldular. Badmintonda Neslihan Yiğit grubundaki ilk
maçında Avusturya’dan Simone Prutsch’u 2-0 yenerek güzel bir başlangıç yaptıktan sonra ikinci maçında 7 numaralı
seribaşı Tayvanlı Shao Chien Cheng’e 2-0 yenilmekten kurtulamadı ve elendi. Cimnastikte Göksu Üçtaş ise yarışma
öncesi büyük bir şanssızlık yaşayarak antrenmanda sakatlandı. Buna rağmen denge aletinde mücadele eden ve 11333 puan
alan Üçtaş diğer aletlerde yarışamadı.
Türkiye’yi altıncı kez Olimpiyat Oyunları’nda temsil eden milli yüzücü Derya Büyükuncu ulaşılması güç bir rekora imza
attı. Londra’da 200 metre sırtüstünde yarışan Büyükuncu birinci seçme serisinde Avusturyalı ve Endonezyalı iki
rakibiyle mücadele etti ve 2.01.68’lik derecesiyle birinci oldu. Ne var ki toplam beş seride 35 yüzücü arasında 33.
sırada yer alarak ilk 16 yüzücünün mücadele ettiği yarı finale yükselemedi. Olimpiyatta ilk kez 16 yaşında 1992
Barcelona’da milli mayoyu giyen Büyükuncu, daha sonra sırasıyla 1996 Atlanta, 2000 Sydney, 2004 Atina ve 2008
Beijing Olimpiyat Oyunları’na katılmayı başarmıştı. Derya Büyükuncu, Olimpiyat Oyunları’na altı kez katılan ilk Türk
sporcusu olma özelliğinin yanı sıra, Londra’da 100 metre kelebekte mücadele eden İsveçli Lars Frölander ile birlikte
Olimpiyat Oyunları’na altı kez katılan iki yüzücüden biri olarak da tarihe geçti.
Rio 2016'da 8 Madalya
Türkiye, Oyunlar programında yer alan 28 spor dalından 21’inde katılım hakkı elde etti. Tenis, Kano ve Modern Pentatlon ilk kez katıldığımız spor dalları olurken, Rio 2016 tarihimizde en fazla sayıda spor dalında katılım hakkı elde ettiğimiz Olimpiyat Oyunları oldu.
19 gün süren mücadeleler sonunda sporcularımız 1 altın, 3 gümüş ve 4 bronz olmak üzere toplam sekiz madalya kazandı. Türkiye bu sonuçla Rio 2016’yı genel sıralamada 34’üncü, altın madalya sıralamasında 41’inci sırada tamamladı. Toplam madalya sayısı açısından 2016 Rio, 1948 Londra (12), 2004 Atina (11) ve 1960 Roma’dan (9) sonra en çok madalya kazandığımız oyunlar olarak tarihe geçti. Türkiye’nin kazandığı 8 madalyanın beşi güreşten geldi. Tek altın madalyamızı serbest güreş 125 kiloda Taha Akgül kazandırdı. Grekoromen güreş 130 kiloda Rıza Kayaalp, serbest güreş 86 kiloda Selim Yaşar ve halter 69 kiloda Türkmenistan asıllı sporcumuz Daniyar İsmayilov gümüş, serbest güreş 74 kiloda Soner Demirtaş, grekoromen güreş 96 kiloda Cenk İldem, taekwondo kadınlar 67 kiloda Nur Tatar ve atletizm 400 metre engellide Küba asıllı sporcumuz Yasmani Copello Escobar bronz madalya elde etti.
İlklerin Olimpiyat Oyunları Tokyo 2020
Japonya’nın başkenti Tokyo’da 23 Temmuz – 8 Ağustos tarihlerinde düzenlenen 32. Yaz Olimpiyat Oyunları, Olimpiyat tarihimizde en fazla sayıda madalya (13) kazandığımız Oyunlar oldu.
Tokyo 2020, ülkemizin Londra 1948’te kazandığı 12 madalyanın üzerine çıkarak, 13 madalya ile en çok sayıda madalyayı, en fazla spor dalında kazandığı Olimpiyat Oyunları oldu. Türkiye Oyunları toplam madalya sayısı sıralamasında 20., altın madalya sıralamasında 35. olarak bitirdi.
Okçulukta 22 yaşındaki sporcumuz Mete Gazoz, Olimpiyat tarihimizdeki ilk okçuluk madalyasını şampiyon olarak kazandı.
Kadınlarda ilk kez katıldığımız boksta Busenaz Sürmeneli kazandığı altın madalya ile Olimpiyat tarihimizin ilk şampiyon boksörü olurken, Buse Naz Çakıroğlu gümüş madalya elde ederek kadınlar bokstaki ilk Olimpiyat madalyamızı kazanmış oldu.
Cimnastikte sporcularımız ilk kez genel tasnif ve alet finallerinde ülkemizi temsil ederken, Ferhat Arıcan paralel aletinde kazandığı bronz madalya ile Olimpiyat tarihimizdeki ilk cimnastik madalyamızı elde etti.
Güreşte Rio 2016 Olimpiyat Şampiyonumuz Taha Akgül Oyunları serbest stil 125 kiloda bronz madalya ile tamamladı. Londra 2012’de bronz, Rio 2016’da gümüş madalya kazanan grekoromen 130kg güreşçimiz Rıza Kayaalp, Tokyo 2020’de de bronz madalya kazanmayı başardı. Yasemin Adar ise kadınlar güreşteki ilk Olimpiyat madalyamızı bronz madalyanın sahibi olarak kazandı. Olimpiyat Oyunlarına ilk kez dahil olan ve 7 sporcuyla mücadele ettiğimiz karatede temsilcilerimiz 4 madalya kazanmayı başardı.
Erkekler kumite -67 kiloda Eray Şamdan gümüş madalya kazanırken, kumite +75 kiloda Uğur Aktaş, katada Ali Sofuoğlu, kadınlar kumite -61 kiloda Merve Çoban bronz madalyanın sahibi oldular.
Taekwondoda 4 kadın, 1 erkek sporcuyla mücadele eden ekibimizden kadınlar -57 kiloda Hatice Kübra İlgün ve erkeklerde -68 kiloda Hakan Reçber bronz madalya kazanmayı başardılar.
Londra 2012’den sonra ikinci kez Olimpiyatlara katıldığımız voleybolda kadın milli takımımız ilk defa çeyrek finale çıkma başarısı gösterirken, modern pentatletimiz İlke Özyüksel Oyunları beşinci olarak tamamladı.
Atıcılıkta Olimpiyat tarihimizde ilk kez çıktığımız finalde Ömer Akgün 10m havalı tüfekte, okçulukta ise karışık takımda Mete Gazoz ve Yasemin Ecem Anagöz dördüncü oldular.
Karatede Dilara Bozan katada, judoda Mihael Zgank ve Kayra Sayit, güreşte ise Süleyman Karadeniz beşinci oldular.
Artistik cimnastikte sporcularımız genel tasnif ve aletlerde ilk kez finale çıkarken, İbrahim Çolak ve Adem Asil halka finalinde sırasıyla 5. ve 7. oldular. Atlama masası finalinde ise Adem Asil 6., Ahmet Önder 7. oldu. Yelkende Alican Kaynar ve Deniz&Çınar Ateş kardeşler ile ilk kez iki final yaptığımız Tokyo 2020, atletizmde de en çok finale kaldığımız Oyunlar oldu. Eda Tuğsuz cirit atmada dördüncü, Necati Er üç adım atlamada altıncı, Yasmani Copello Escobar 400m engelde altıncı, Eşref Apak çekiç atmada 9., Ersu Şaşma sırıkla atlamada 10., Yasemin Can 10.000m’de 11. oldu.